A Bitkiler

Abdestbozanotu (pimpinella saxisfrage) : Gülgillerden; siyah ve yeşil boya çıkartılan bir bitkidir. Rutubetli yerlerde yetişir. Boyu 70 santimetre kadardır. Kökü akıcıdır.



Faydası : Mideyi kuvvetlendirir. Göğüs ağrılarını dindirir. Ateşi düşürür. Boğmaca, öksürük ve baş ağrılarını keser. Vücuda dinçlik verir. Balgam ve ter söker. Burun kanamalarını keser. Bademcik şişlerini indirir. Mide yanması ve bağırsak gazlarını giderir. Çıbanın olgunlaşmasına yardım eder



Acıağaç (kuvasya ağacı) : Sedefotugillerden; 2-3 metre boyunda küçük bir bitkidir. İnce kabuklarının üzerinde sarı benekler vardır. Çiçekleri kırmızıdır. Sıcak ülkelerde yetişir. Bu ülkelerde acı ağaç kabuklarından yapılan kaplardan su içenlerin kuvvetleneceğine inanılır. Hekimlikte; kökü, kabuğu ve odunu kullanılır. Etkili maddesi 'Quassine'dir. Çok acıdır.



Faydası : İştah açar, hazmı kolaylaştırır. Ateşi düşürür. Tükürük ifrazatını arttırır. Mide, bağırsak, karaciğer ve böbreklerin çalışmasını düzenler. Böbrek sancılarını keser, taşların düşürülmesine yardımcı olur. Bağırsak kurtlarını döker. Kanamaları durdurur. Haşarat kaçırıcı olarak da kullanılır. Fazla kullanılacak olursa; baş dönmesi, mide bulantısı ve kusma yapar



Acıbakla (termiye) : Baklagillerden; otsu bir bitkidir. Acı taneleri kullanılır.



Faydası : Besleyicidir. İdrar söktürür ve idrar yollarını temizler. Böbrek iltihabını giderir. Böbrek taş ve kumlarının düşürülmesine yardımcı olur. Baş ağrılarını dindidir. Romatizma, lumbago ve siyatik ağrılarını keser. Albümin miktarını düşürür. Vücutta biriken tuzu atar



Acıçiğdem (güzçiğdemi) : Zambakgillerden; sonbahar aylarında çiçek açan, mor renkli, zehirli bir bitkidir. Rutubetli yerlerde yetişir. Hekimlikte haricen kullanılır.



Faydası : Romatizma ve nikris tedavisinde kullanılır. Ancak zehirli olduğundan dikkatli olmak gerekir



Adaçayı (salvia officinalis) : Ballıbabagillerden; özellikle Akdeniz bölgesinde yetişen ıtırlı bir bitkidir. Menekşeye benzeyen çiçekleri haziran, temmuz aylarında açar. Yaprakları uzun, kenarları tırtıllı, beyazımsı yeşil renktedir. Hafif kafuru kokusu vardır. Çiçek açtığı zaman toplanıp, kurutulur.



Faydası : Mide va bağırsak gazlarını giderir. Mide bulantısını keser. Hazım sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Boğaz, bademcik ve dişeti iltihaplarını giderir. Göğsü yumuşatır. Astımdaki sıkıntıları geçirir. İdrar ve ter söktürür. Banyo suyuna katılıp yıkanılırsa; zindelik verir. Günde, 3 kahve fincanından fazla içilmemelidir



Adamotu (köpekotu) : Patlıcangillerden; geniş yapraklı, fena kokulu bir bitkidir. Kökü, insan şeklini andırır. Bilhassa Antalya çevresinde yetişir. İçeriğinde 'Hyoscyamine', 'Hyoseine' ve 'Atropine' vardır.



Faydası : Şehvet artırıcıdır



Adasoğanı (scille) : Zambakgillerden, bir çeşit bitkidir. Yaprakları uzun şerit şeklindedir. Çiçekleri; yeşil ve beyaz damarlıdır. 2 kilogram kadar olan soğan kısmı, yapraklarının altındadır. Acı ve zehirlidir. 7,5 gram adasoğanı öldürebilir. İçeriğinde 'Scillarena glikozidi' vardır. Tazeyken kullanılmaz. Aksi halde zehirlenme ve kusmalara yol açar. Soğanın etli olan orta kısmı dilimlenerek kurutulur. Sonra dövülüp toz haline getirilir. Ev ilaçlarında çok dikkatli kullanılması gerekir.



Faydası : İdrar söktürür. Kalp hastalarında vücuda biriken suyu boşaltır. Azotemi'yi azaltır. Böbrek hastalarının kullanmaması gerekir. Uzun süre kullanılacak olursa 'Albüminüri' yapar



Ağaçkavunu (utruç) : Turunçgillerden; yaprakları mavimsi pembe bir ağaçtır. Meyvesi; buruşuk kabuklu iri limona benzer.



Faydası : Ferahlatıcı, serinletici ve kabızlık gidericidir



Ahlat (yaban armudu) : Gülgillerden; kendi kendine yetişen ve üzerine armut aşılanan bir ağaçtır. Yemişi iyice olgunlaştıktan sonra yenir.



Faydası : Meyveleri, ishal keser. Zehirli hayvan sokmalarında da filizleri dövülüp, konur.



Ahududu (ağaççileği) : Gülgillerden; böğürtlen gibi çalı halinde, dikenli bir bitkidir. Kümeler halindedir. Kendiliğinden yetişir. Meyvesi duta benzer. Sarımtırak kırmızı portakal renginde, sulu ve güzel kokuludur. Meyvesi toplanıp, kurutulur. Reçel, şurup ve likör yapılır. Meyve olarak da yenir.

Faydası :
Kanı temizler, vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Terletir ve idrar söktürür. Kabızlığı giderir. Vücuda dinçlik verir. Romatizma, mafsal kireçlenmesi, nikris, boğaz, bademcik ve göz iltihaplarında kullanılır. Kansızlık ve veremde çok iyi bir gıdadır. Ateş'i düşürür. Üre ve şeker hastalarına da faydalıdır. Mide ülseri olanların kullanmamaları gerekir



Akasya (salkımağacı) : Baklagillerden; bir çeşit süs ve gölge ağacıdır. Salkım çiçekli ve küçük yapraklıdır. Çiçekleri güzel kokar. Çiçekleri kullanılır.



Faydası : Nefes darlığını giderir. Astımın şikayetlerini giderir



Akdiken (geyikdikeni) : Cehrigiller familyasından; 3-5 metre boyunda bir bitkidir. Meyveleri; siyah ve etkilidir. Hekimlikte; meyvelerinden yapılan şurup 'Sirop de Nerprun' kullanılır. Ev ilaçlarında; kök ve kabuklarından yararlanılır.



Faydası : 20 tane meyve yenecek olursa, şiddetli müshil tesiri gösterir ve kabızlığı giderir. Kaşıntıları da keser. Ancak, belirtilen miktardan fazla kullanılmamalıdır. Aksi halde, şiddetli karın ağrılarına sebep olur



Akhuşağacı (kayınağacı) : Kayıngillerden; nemli topraklarda yetişen bir ağaçtır. Meyveleri küçüktür. Yaprakları ilkbahar aylarında toplanıp kurutulur.



Faydası : İdrar söktürür. Vücutta biriken suyu boşaltır. Böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar. Şişmanlamayı önler. Romatizma ağrılarını dinlendirir. Ayak kokularını keser. Saçları gürleştirir, kepekleri yok eder. Cilt hastalıklarını tedavi eder. Kalp kifayetsizliğinin sebep olduğu idrar tutukluğunu giderir. Vücutta biriken tuzu atar. Üremi ve albüminde faydalıdır



Alıç (ekşimuşmula) : Gülgillerden; kırlarda yabani olarak yetişen bir ağaçtır. Meyveleri; küçük muşmulaya benzer, kırmızı renklidir. Tadı mayhoştur. Hekimlikte meyvesi kullanılır.



Faydası : Asabi çarpıntıları giderir. Sinir bozukluğunu geçirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Aritmide kullanılır. Uykusuzluğu giderir. Kalbi kuvvetlendirir. Damar sertliği ve göğüs nezlesinde faydalıdır



Altınbaşakotu (solidago officinalis) : İdrar tutukluğu, albümin, nefrit, üremi ve sistit tedavisinde kullanılan bir çeşit bitkidir.



Faydası : Asabi çarpıntıları giderir. Sinir bozukluğunu geçirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Aritmide kullanılır. Uykusuzluğu giderir. Kalbi kuvvetlendirir. Damar sertliği ve göğüs nezlesinde faydalıdır



Altınkökü (ipeka) : Güney Amerika'da yetişen bir bitkidir.



Faydası : Az miktarda kullanıldığı takdirde tatlandırıcıdır. Yüksek dozlarda kullanılırsa kusturur, ishal yapar. Müzmin bronşitte ifrazatı artırır



Amberkabuğu (croton elutheria) : Antil adalarında yetişen 'liquidamber/sığla ağacı' denilen ağacın kabuğudur. Kabukların dışı kahverengiye yakın gri; içi ise sarıdır. Yandığı zaman hoş bir koku verir.



Faydası : Dizanteri ve ishali keser. Hazım bozukluklarını giderir. Kansızlıkta faydalıdır. Anne sütünü artırır



Amberbaris (kadıntuzluğu) : Yabani, çalı şeklinde, sarı çiçekli bir ağaçtır. Kökü acıdır. Yaprakları ve yemişi tatlıdır. Seyrek ormanlarda bulunur. Boyu 2-3 metre arasındadır. Meyvelerinde bol miktarda C vitamini vardır. Meyveleri, kabukları ve kökü kullanılır.



Faydası : Karaciğer ve safra kesesi hastalıklarını iyileştirir. Ateşi düşürür. Hazım bozukluklarını giderir. Bağırsak iltihaplarını tedavi eder. Öksürüğü keser. Mideyi kuvvetlendirir. İştah açar. Ağız yaralarını iyileştirir. Kan dolaşımını düzenler. Yüksek tansiyonu düşürür. Siyatik, romatizma ve eklem ağrılarını giderir



Anason (anis) : Vatanı Asya'dır. Maydanozgillerden; yarım metre kadar yükseklikte bir bitkidir. Yaprakları yuvarlak ve böbrek şeklindedir. Çiçekleri beyazdır; meyveleri küçüktür. Meyvelerinde 'Anethol' vardır. Kokucu ve yakıcı lezzettedir. Temmuz ve ağustos aylarında toplanır.



Faydası : Hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığı ve yemeklere karşı duyulan tiksintiyi giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. İdrarı artırır. Kusmaları ve ishali keser. Aybaşı kanamalarının düzenli olmasını sağlar. Ancak, aybaşı kanamaları ve hamilelik döneminde kullanılmaz. Anne sütünü artırır. Sinirleri yatıştırır. Migren ağrılarını keser. Beyin yorgunluğunu giderir. Uyku verir. Kalbi kuvvetlendirir. Kan dolaşımının düzenli olmasını sağlar. Cinsel arzuları kamçılar. Astım, nefes darlığı ve bronşitte görülen şikayetleri giderir. Öksürüğü keser. Yaşlılarda meme sarkmasını önler. Fazla miktarda kullanıldığı zaman uyuşukluk verir



Andızotu (atgözü) : Bileşikgillerden; nemli yerlerde yetişen, 1 metre kadar sapı olan, bir çeşit ottur. Yaprakları büyük, yumuşak ve yuvarlaktır. Çiçekleri sarı renkte olup, acı ve kokuludur. Kökü kalındır. Meyveleri küçük fıstık kozalağına benzer.



Faydası : Mideyi kuvvetlendirir. Balgam söker. Mikropları öldürür. Vücutta biriken tuzu atar. Üremi, nefrit, sistit, idrar yolları hastalıkarında faydalıdır. Nefes darlığını giderir. Karaciğer hastalıklarını tedavi eder. Kaşıntıları keser. Fazla kullanıldığı zaman mide bulantısı yapar



Antep fıstığı (şam fıstığı) : Antepfıstığıgiller familyasındandır; Gaziantep havalisinde yetiştirilen, 5-10 metre yüksekliğinde bir ağaç ve bunun meyvesidir. İçeriğinde sabit yağ, sakkaroz ve proteinli maddeler vardır.



Faydası : Vücudun gelişmesini sağlar. Bedeni ve zihni gücü arttırır. Cinsel istekleri kamçılar. Böbrek ve safra kesesi ağrılarını hafifletir. Göğsü yumuşatır, öksürük söktürür



Ararot (maranta nişastası) : Sıcak iklimlerde yetişen 'Maranta' adlı kamıştan veya ona benzer başka bitkilerin köklerinden çıkarılan beyaz bir tozdur. Nişastadan daha incedir. Kokusu ve tadı yoktur.



Faydası : Çocuk maması yapmakta kullanılır. Süt çocuklarına ve nekahat dönemi hastalarına verilir. Hastalıklardan sonra görülen halsizlikleri giderir



Ardıç (ephel) : Kozalaklılardan 2-5 metre boyunda bir ağaçtır. Yaprakları ince, uzun, sivri ve güzel kokuludur. Meyveleri; siyah, parlak kozalak şeklindedir. Bunlara ardıç tohumu da denilir. Kasım ve aralık aylarında toplanıp kurutulur. Bir çok türü vardır.



Faydası : Kandaki şeker miktarını düşürür. Pankreasın normal çalışmasını sağlar. Nekahat devresinin çabuk atlatılmasında yardımcı olur. Vücuda dinçlik verir. Böbrekleri, mesaneyi ve idrar yollarını temizler. Ter ve idrar söktürür. Vücutta biriken suyu boşaltır. Soğuk algınlığı, romatizma, damar sertliği ve nikriste de faydalıdır. Kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. Aybaşı ağrılarını dindirir. Böbreklerinde iltihap olanlar kullanamaz. Tavsiye edilen miktarı da aşmamalıdır



Ardıçkatranı ağacı (katran ardıcı) : 1 metre kadar yükseklikte; yuvarlak kırmızı meyveleri olan bir ağaçtır. Meyveleri ardıç meyvelerinden daha büyüktür. Odunun kapalı ocaklarda yakılmasından (Kuru distilasyon) ardıçkatranı denilen bir madde çıkarılır.



Faydası : Kadyağı; ergenlik, egzama, saçkıran, kellik, uyuz ve sedef hastalığında kullanılır



Armut (pirus communis) :
Gülgillerden; çiçekleri beyaz bir ağacın meyvesidir. Armut; suluca yumuşak tatlı ve küçük çekirdeklidir. Rengi sarı ile yeşil arasında değişir. Ankara, Mustabey, Çengel, Kumla, Bey olmak üzere birçok çeşidi vardır.



Faydası : Böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar. İdrarı bollaştırır. Böbrek kum ve taşlarının dökülmesine yardım eder. Yüksek tansiyonu düşürür. Kanı temizler bütün salgı bezlerinin normal çalışmasını sağlar. Kansızlığı giderir, kabızlığı önler. Sinirleri yatıştırır. Zihni yorgunluğu giderir. Susuzluğu keser. Tükürük ifrazatını artırır. Hamilelerin kusmalarını azaltır. Hazımsızlığı giderir. Mafsal kireçlenmesi, nikris ve romatizmada faydalıdır. Şeker hastaları da yiyebilir. Midesi zayıf olanların kompostosunu içmeleri tavsiye edilir. Yemeklerden önce yenecek olursa daha faydalı olur.



Arpa (hordeum vulgare) : Buğdaygillerden; taneleri ekmek ve bira yapmakta kullanılan bir bitkidir. Hayvan yemi olarak da verilir. Nişastası boldur. Kavrulup kahveye de karıştırılır.



Faydası : İdrar söktürür. Mesane ve idrar yollarındaki iltihapları temizler. Böbrek ve kum taşlarının dökülmesine yardım eder. Prostat büyümesini önler. Asabi kusmaları durdurur. Boğaz ve yarımbaş ağrılarını dindirir. Dil iltihaplarını giderir. Temriye ve mayasılda haricen kullanılır



Aslanağzı (kurtağzı) : Aslanağzıgiller familyasından; türlü renkte, güzel bir bitkidir. Kokusuzdur. Daha ziyade süs bitkisi olarak kullanılır.



Faydası : Balgam söktürür. Bronşit'te rahatlık verir



Aslanyağı (leontopidium alpinium) : Bileşikgiller familyasından; Alp dağlarının yüksek tepelerindeki kireçli topraklarda yetişen bir bitkidir. Çiçekleri yıldız şeklindedir. Ağustos ayında toplanıp kurutulur.



Faydası : Çocuklarda görülen ishalleri keser



Aslandişi (karahindiba) : Bileşikgiller familyasından; yol kenarında, çayır ve hendeklerde yetişen bir çeşit bitkidir. Yaprakları rozet şeklindedir. Çiçekleri sarıdır. Taze yaprakları salata olarak da yenilebilir. Kökünde; Torexacin, levulin, inulin ve şeker vardır. Yaprakları ilkbahar; kökleri ise, sonbahar aylarında toplanıp, kurutulur.



Faydası : İdrar söktürür. Mesane ve kalınbağırsak iltihaplarını giderir. Göğsü yumuşatır, öksürüğü keser. Balgamlı ishalleri keser. Karaciğer şişkinliğini indirir. Böbrek ve safra taşlarını düşürür. Sarılıkta faydalıdır. Anne sütünü artırır. Taze sürgünleri kırıldığı zaman akan sütü de dişleri temizler. Öğütülen kökü, kahveye katılır



Aslankuyruğu (yerpırasası) : Ballıbabagillerden; bir çeşit bitkidir.



Faydası : Ateşi düşürür ve terletir. Vücuda rahatlık verir



Aslanpençesi (alchemila vulgaris) : Gülgillerden; çayırlarda, ormanlarda yetişen ve türlü çeşitleri olan bir yabani bitkidir. 5-7 parçalı olan yaprakları büyüktür. Kökü geniştir. Çiçekleri; ufak yıldız şeklinde olup, yeşilimtıraktır. Mart-Temmuz ayları arasında toplanıp, kurutulur.



Faydası : Ateş düşürür. Vücuda kuvvet verir. Yarımbaş ağrılarını keser. Anne sütünü artırır



Asma (vitis) : Asmagiller familyasından tırmanıcı, uzun ömürlü, ağaçsı bir bitkidir. Mayıs-Haziran ayları arasında çiçek açar. Gövdesi üzerindeki kabuklar zamanla esmerleşip şeritler halinde dökülür. Çiçekleri küçük, yeşilimsi renktedir. Yapraklarının taban kısmı kalp şeklindedir. Kenarları dişli ve ucu sivridir. Üst yüzleri tüysüz, alt yüzleri ise tüylüdür. Meyvelerine üzüm denir. Kuru veya yaş olarak yenir.



Faydası : Yaprakları ile yapılan ilaçlar kanamayı durdurur. Vücuda kuvvet verir. Sarılığı keser. İshali durdurur



Atkestanesi (hindkestanesi) : Atkestanegiller familyasından; süs olarak yetiştirilen iri bir gölge ağacıdır. Nisan-Temmuz aylarında çiçek açar. Meyveleri kestaneye benzer. İçinde nişasta, saponin ve yağ vardır.



Faydası : Kabuklarından yapılan ilaçlar ateşi düşürür. Vücuda kuvvet verir. Tohumları ise romatizma ve mafsal ağrılarını giderir. Varis flebit ve basur memelerinin tedavisinde ve deri çatlaklarını gidermekte kullanılır



Atkuyruğu (zemberekotu) :
Atkuyruğugillerden; kök sapı ömürlü olan, nemli yerlerde yetişen bir bitkidir.



Faydası : İdrar tutukluğunu giderir. İdrarı artırır. Böbrek taşlarının düşürülmesinde yardımcı olur. İdrar torbasındaki iltihabı giderir. Kan işemeyi keser. Albümin miktarını düşürür. Zatülcenp ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde kullanılır. Nikris ve romatizmanın şikayetlerini giderir. Tavsiye edilen miktardan fazla kullanılmamalıdır



Ayçiçeği (gündöndü) : Bileşikgillerden; büyük çiçekli bir bitkidir. Çiçekleri tabak şeklindedir. Rengi sarıdır. Tohumlarından yağ çıkarılır.



Faydası : Yağı, damar sertliğini giderir. Kurdeşen'in sebep olduğu kaşıntıları giderir. Esansı verem tedavisinde kullanılır. Kolestrol miktarını düşürür. Cinsel arzuları kamçılar. Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Kalp, sinir hastalıkları ve iktidarsızlığı önler



Ayıüzümü (itüzümü) : Fundagillerden; küçük taneler halinde kırmızı renkli yemişleri olan, tüylü bir bitkidir.1-3 metre yüksekliğindedir. Her mevsimde yaprakları vardır. Makilerde bulunur. Dalları kırmızımtırak kahverengidir. Yaprakları şimşir yapraklarına benzer. İçinde Hydrochinone vardır. Sonbahar aylarında toplanıp kurutulur. Çiçekleri pembe salkımlar halindedir. Ev ilaçlarında yaprakları kullanılır.



Faydası : Kuvvet verir. İshali keser. İdrar yollarını temizler. İdrar söktürür. Ateşi düşürür. İdrar yollarındaki taşların düşmesine yardım eder. Prostat büyümesinden kaynaklanan şikayetleri giderir



Aylandız (kokarağaç) : Sedefotugillerden; bir çeşit süs ağacıdır. Çiçekleri uzun salkım şeklindedir. Kokusu keskindir. Meyveleri sonbaharda dökülmeden önce kızarır.



Faydası : Bağırsak solucanlarını düşürür



Aynısefa (gecesefası) : Bileşikgillerden çiçekleri güzel, sarı renkli bir bitkidir.



Faydası : İdrar söktürür. Terletir. Aybaşı kanını söktürür ve aybaşı kanamalarının normal olmasını sağlar. İştah arttırır. Nikris ve sıracada da faydalıdır



Ayrıkotu (ayrıkkökü) : Buğdaygillerden yabani bir bitkidir. Sarımtırak beyaz renkteki kökü kullanılır. İlkbahar ve sonbahar aylarında toplanıp, kurutulur. Mekkeayrığı denilen çeşidi de, ayrıkotunun özelliklerini taşır. Domuz ayrığı ise, zararlıdır.



Faydası : İdrar söktürür. Böbrek ve mesane taşlarının düşürülmesinde yardımcı olur. Buralardaki iltihapları da giderir. Albümini atar. Nefrit ve nikriste de faydalıdır



Ayva (sefercel) : Gülgillerden çiçekleri iri ve pembe renkli; yapraklarının altı tüylü, orta yükseklikteki bir ağacın meyvesidir. Ayva; limondan büyük, sarı renkte, tüylü, mayhoş, dokusu sertçe ve ufak çekirdekli bir meyvedir. Vitamini boldur. Çiğ yenilmesi tavsiye edilmez. Komposto veya jöle yapılarak veya külde pişirildikten sonra yenmesi uygundur.



Faydası : İshal ve dizanteriyi keser. Mide ve bağırsakları kuvvetlendirir. İnce bağırsak iltihabını giderir. Kanı temizler. Karaciğer tembelliğini giderir. Safra akışını sağlar. Çarpıntıyı dindirir. Kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. Bronşit, müzmin öksürük ve veremde faydalıdır. Ağızdan su gelmesini ve kan kusmayı önler. Vücudun gelişmesine yardım eder. Merhem yapılarak kullanıldığı takdirde; el ayak ve meme ucu çatlaklarını, yüz ve boyun kırışıklıklarını giderir. Egzama kaşıntılarını ve basur memelerinin doğurduğu şikayetleri giderir. Kabızlık çekenler ve tansiyonu yüksek olanlar yememelidir

Kistik Fibrosis Kistik Fibrozis Nedir

Kistik Fibrosis, Kistik Fibrozis Nedir ve Tedavisi

Kistik fıbrosis herediter fatal bir hastalıktır. Vakaların 2/3'ü çocuklar­da, 1/3'ü genç erişkinlerde görülür. Ekzokrin salgı bezleri bozularak kronik obstrüktif akciğer hastalığı, pankreas yetersizliği oluşur ve ter elektrolitlerinde anormal bir artış izlenir.

Çocuk veya genç erişkinlerde kronik tekrarlayıcı infeksiyonlar ve gastrointestinal bozukluklar kistik fıbrosis hastalığını kuşkulandırmalıdır. Terde sodyum ve klorürün artması güvenilir bir tanı anormalliğidir. Hastaların büyük çoğunluğu solunum yetersizliği ve kor pulmonaleden ölürler. Kistik fibrosis'in başlıca tedavisi anormal mukus salgısı ve akciğer infeksiyonlarının kontrolü, eksik pankreas enzimlerinin verilmesi ve düzenli beslenmenin sağlanmasıdır. Akciğer transplantasyonu, doku patofızlojisine farmakolojik yaklaşımlar ve gen transferi gibi çalışmalar kistik fibrosis tedavisinde önemli güncel yakla­şımlardır.

Bronsektazi Nedir Tedavisi ve Ameliyati

Bronşektazi Nedir, Bronşektazi Ameliyatı ve Tedavisi

Bronşektazi bronşların iyileşemiyen, irreverzibl belirli genişlemesidir. Akciğer hastalarının antibiotik ve diğer ilaçlarla tedavisiyle bronşektazi insidensi önemle azalmıştır. Hastalık büyük çoğunlukla alt loblarda izlenir, yakla­şık %30 vakada bilateraldir.

Patojenez

Özellikle erken çocukluk yaşlarında geçirilen kızamık, boğmaca, pnömoni ve diğer infeksiyonlann bronşektazi komplikasyonunda önemli bir yeri vardır. İnfeksiyonlar bronş boşluklarını daraltmak veya tıkamakla arın­mayı güçleştirirler ve bronş duvarlarında harabiyete ve bronşektaziye sebep olurlar.

Bronşektazi daha çok çocukluk yaşlarında başlar. Bunun başlıca ne­denleri : (1) Çocuklarda bronşlar dardır, tıkanmaya elverişlidir ve bronş duvar­larının direnci azdır, kolaylıkla harap olur. (2) Kollateral ventilasyon gelişme­miştir, akciğer kolaylıkla kollabe olur.

Tedavi edilmemiş veya eksik tedavi edilmiş akciğer tüberkülozunda bronşektazi komplikasyonu oldukça sıktır. Primer tüberkülozda hilus lenf bez­leri bronşlara baskı yapar, bronş düvarlarını harap ederek infeksiyonun bronş içine yayılmasına ve bronşlarda tıkanmaya ve bronşektaziye sebep olur. Eriş­kin tüberkülozunda bronşektazi daha çok üst loblarda oluşur. Üst lobların direnajı daha iyi olduğundan sekonder infeksiyon daha seyrektir. Bu nedenle bu hastalarda bronşektazinin klinik belirtileri belirgin değildir.

Astmada bronşektazi sık görülür. Kronik üst solunum yolları infeksiyonlarında özellikle sinüzitlerde uyku süresince aspire edilen enfekte sekresyonlar bronşektaziye sebep olabilir. Alkoliklerde gıda aspirasyonu, pnömoni ve abse bronşektazi ile komplike olabilir. Üst solunum yolları cerra­hi girişimlerinde bronşektazi komplikasyonu oluşabilir.

Yabancı cisim aspirasyonu, adenoma ve kanser bronşları tıkayarak in-feksiyon ve direnaj güçlüğü nedeniyle bronşektazi gelişebilir.

Akciğer parenkimasının yaygın hastalıkları örneğin yaygın fıbrosis, granülomatosis, kollagen hastalıklar, ciddi toraks deformiteleri ve nöropati, myopatiler bronşektaziye sebep olabilirler. Bu hastalıklarda bronşektaziyi oluşturan başlıca etken bronş duvarlarının infeksiyonla harap olmasıdır.
Konjenital bir hastalık olan Kartagener sendromunda bronşektazi dekstrokardi ve sinüzitle birlikte hastalığın triadını oluşturur. Dekstrokardi, pulmoner sekestrasyon, ünilateral amfızem (Swyer James-Macleod sendromu) de bronşektazi komplikasyonu izlenir

Patoloji

Bronş duvarlarında ülserasyon, abseler harabiyete sebep olur. Harap olmuş elemanların yerini fıbröz doku alır. Parabronşiyal lenf dokusu artar, sil-yaların harabiyeti bronşların arınma gücünü azaltır. Bu değişiklikler bronşları tonusu azalmış gevşek bir boru yaparak irreverzibl dilatasyon "bronşektazi" gelişir. Bronş arterlerinde tromboz, hipertrofi, ülserasyon hemoptiziye sebep olur. Bronş ve pulmoner dolaşım arasındaki anastomozların (arter-ven şantı) artmasıyla hipoksemi oluşur. Hasta bronşların çevresinde pnömoni, lokal amfızem, fıbrosis oldukça sıktır.

Bronşektazi başlıca üç grupta incelenir:

1- Silendrik Bronşektazi Bronşlarda silendrik bir dilatasyon, ani ve daire şeklinde bir kesilme vardır. Normalde olduğu gibi bronşlarda incelerek perifere gidiş yoktur.
2- Variköz bronşektazi İntizamsız genişlemiş bronşlar variköz venle-re benzer, bombeli bir şekilde sonlanır, birdenbire kesilme yoktur.Perifer bronşlarda tıkanma silindirik bronşektaziden daha çoktur.
3- Saküler (kistik) bronşektazi Perifere gittikçe bronş dilatasyonu artar. Kist, balon veya kese şeklinde oluşan bronşektazi daha çok subplöral lokalizasyon gösterir.

Klinik Belirtiler, Bronşektazinin Belirtileri

Kronik öksürük ve pürülan balgam bronşektazinin klasik belirtileridir. Balgam kolaylıkla çıkar ve boldur, çok kez kötü kokuludur. Balgamın miktarı hastalığın ciddiliğine, lezyonların yerine ve yapılan tedavinin etkisine göre de­ğişiklik gösterir. Ciddi ve tedavi edilmemiş bir bronşektazi hastasında yıl bo­yunca günde 200-300 mi. pürülan balgam çıkabilir. Öksürük ve balgam sürekli niteliktedir, üst solunum yolları infeksiyonlarında artar. Bu nedenle boğaz, burun, kulak, diş infeksiyonları, paranazal sinüsler incelenmelidir. Bronşektazi vakalarının %50' sinde hemoptizi vardır. Hemoptizi genellikle azdır. Bazı va­kalarda ciddi olabilir. Bazı bronşektazi vakalarında öksürük, balgam yoktur. Çok kez hastalık bir hemoptizi komplikasyonu ile tanınır. Bu bronşektazilere "kuru bronşektazi" adı verilir. Bronşektazi hastalarında sık sık tekrar eden buronkopulmoner infeksiyonlar oluşur. Bu infeksiyonlar çok kez üst solunum yolları infeksiyonlarını izlerler. Bronşektazide kronik bronşit sık izlenen bir komplikasyondur.

Hafif bronşektazi vakalarında genel durum iyidir. Ciddi ve uzun süreli vakalarda genel durum giderek kötüleşir, akciğer absesi, beslenme bozukluk­ları örneğin iştahsızlık, anemi, halsizlik, zayıflama, syanoz ve solunum yeter­sizliği, kor pulmonale gelişir. Hastaların yaklaşık 1/3'ünde el ve ayak parmak uçlarında tambur çomağı şeklinde deformite görülür. Daha nadir olarak amiloidoz ve beyin absesi oluşur.

Hastaların muayenesinde en önemli bulgu orta ve kaba krepitan veya ronflan railerin duyulmasıdır. Sürekli öksürük ve balgam yakınması ve hemoptizi öz geçmişi olan bir hastada değişik sürede bu railerin aynı yerde duyul­ması bronşektazi tanısı için önemli bir bulgudur. Muayenede kollaps, fıbrosis ve pnömoni belirtileri de izlenebilir. Bazı vakalarda rai duyulmayabilir.

Radyolojik Bulgular

Akciğerin bir segmentinde bronş genişlemiştir ve periferde bronş gölgeleri kaybolmuştur. Bronş gölgeleri birbirine yaklaşmış, kalabalıklaşmış-tır.Bu değişiklik perifer bronşların sekresyonla tıkanıp akciğer birimlerinde atelektaziye, hacim azalmasına bağlıdır. Variköz veya kistik bronşektazi vaka­larında hava-sıvı düzeyi görülebilir. Çok ciddi vakalarda kaba bir "balpeteği" görünümü izlenir, fıbröz doku ile çevrili amfızem boşluklarından ileri gelmektedir. Bilgisayar tomografinin bronşektazi tanısında önemli bir yeri vardır. Teşhis güçlüğü ve özellikle cerrahi girişim düşünülen vakalarda bronkografi objektif bir yöntemdir. Pnömoni hastalığında bronşlarda geçici nitelikde düatasyon oluşabilir. Bronşektazi kuşkusu olan böyle vakalarda bronkografi pnömoniden 6 ay sonra yapılmalıdır.
Bronşektazi büyük çoğunlukla alt loblarm bazal segmentlerinde lokali-zedir. Üst lobların bronşektazisinde tüberküloz etyolojisinin önemli bir yeri vardır.

Laboratuvar Bulguları

Balgamın sık sık bakteri antibiogramı yapılarak tedavi için uygun anti-biotik seçilir. Tüberküloz kuşkusu varsa Koch basili kültürü ve ilaç duyarlığı incelenmelidir. İnfeksiyon alevlenmelerinde lökositoz vardır, sedimantasyon hızı artar. Kronik bronşit ile birlikte bulunan bronşektazi vakalarında solunum fonksiyon testleri obstrüktif anormallik gösterir.

İlerlemiş vakalarda anemi oluşur. İdrar incelenmesinde albümin görü­lürse amiloidoz kuşkulanmalıdır. Kesin amiloidoz tanısı için rektum veya böb­rek biopsisi yapılır.

İlerlemiş vakalarda akciğer fonksiyon testleri, arter kan gazlan sık sık ölçülür. EKG ve diğer yöntemlerle kalp hipertrofisi, kor pulmonale ve kalp ye­tersizliği belirtileri araştırılır.

Tanı ve Ayırıcı Tanı

Klinik ve radyolojik belirtilerle bronşektazi teşhis edilir veya kuşku­lanılır. Kesin tanı bronkografıyle sağlanır. Ayırıcı tanıda tüberküloz, abse, bronş kanseri, adenoma, akciğer kistleri ve yabancı cisim aspirasyonu göz önünde bulundurulur. Bazan bu hastalıklar bronşektazi ile birlikte bulunur.

Komplikasyonlar

Bronşektazinin başlıca komplikasyonları pnömoni, plörezi, amfızem, akciğer absesi, pnömotoraks ve sinüzittir. İlerlemiş vakalarda kor pulmonale, kalp yetersizliği izlenebilir. Nadir olarak amiloidoz, beyin absesi komplikasyonu gelişir. Bronşektaziye sebep olan infeksiyonların ve bronşektazinin anti­biyotiklerle ve diğer yöntemlerle etkili tedavisi bronşektazi komplikasyon-larını önemle azaltmıştır.
Sigara içilmemesi, bronşektazinin önemli komplikasyonlarını örneğin kronik obstrüktif akciğer hastalığını ve infeksiyonu önleyici niteliktedir.

Prevansiyon

Kızamık, boğmaca, inflüenza ve diğer infeksiyonları önleyici aşı yapıl­malı. Bakteri bronkopnömoni infeksiyonları antibiotiklerle tedavi edilmeli ve yabancı cisimler, tıkayıcı nitelikde lezyonlar çıkarılmalıdır.

Tedavisi

Tıbbi tedavi hastalık belirtilerini ortadan kaldırır veya hafifletir. Cer­rahi tedavi ise hastalığı ortadan kaldırır. Ancak çok kez tıbbi tedavi tercih edi­lir. Tıbbi tedavi, özellikle ilaç tedavisi ve postüral direnajdır. Sık sık bakteri-olojik inceleme ile (antibiogram) uygun antibiotik tedavisi sağlanır. Bazı vaka­larda sürekli veya intermitan antiyotik tedavisi örneğin ayda 7-10 gün antibi­otik verilir. Postüral direnajın dayandığı ilke yer çekiminden yararlanarak bronşlarda biriken balgamın büyük bronşlara, hilusa doğru hareketini sağla­maktır. Bir karyolanın ayak uçları yerden 35-40 sm kaldırarak (tahta bloklar veya tuğlalar konarak) gereken eğilim sağlanır. Hasta, başı karyolanın yere ya­kın kısmında olarak üçer dakika sırta, yüzükoyun, sağa ve sola yatar. Toplam 12 dakikalık postüral direnaj yatışı genellikle günde iki kez, sabah aç karnına ve gece uyumadan önce uygulanır. Postüral direnajı hastaların büyük bir kısmı benimsemezler; bu nedenle önemi iyice anlatılmalıdır. Bundan başka sigaranın bırakılması ve çalışma yerinin akciğere zararsız olması tedavi başarısında önemli etkenlerdir.

Cerrahi Tedavi

Bir lob veya segmentte lokalize bronşektazide uygun tedavi hasta akci­ğerin rezeksiyonudur. Ancak bronşektazi bazı hastalarda bilateraldir, yaygındır veya akciğerlerde cerrahi girişime engel başka bir hastalık veya ciddi solunum fonksiyon anormallikleri vardır. Bu hastalarda cerrahi girişim endikasyonu yoktur.
Tekrarlayıcı, tedaviye inatçı hemoptizi, pnömoni veya plörezi gibi komplikasyonlarda ve bronş adenoması, bronş kanseri hastalarında kontren-dikasyon yoksa cerrahi tedavi daha sıklıkla uygulanır.

Yabancı Cisim Çıkarılması

Çocuklarda, alkoliklerde ve bazı nörolojik hastalarda yabancı cisim aspirasyonu bronşektazinin önemli bir nedenidir. Yabancı cisimler bronkosko-pi veya bronkotomi ile çıkarılır, bazı vakalarda ise rezeksiyon gerekir.

Status Astmatikus Belirtileri Tedavisi

Status Astmatikus

Saatlerce veya günlerce süren tedaviye inatçı ciddi astma nöbetlerine status astmatikus adı verilmektedir. Hasta önemli bir solunum yetersizliği için­dedir. Arter kanında oksijen azalır ve syanoz husule gelir. Daha sonra bir respiratuvar asidoz gelişir. Bunu perifer vasküler kollaps, taşikardi, dehidrasyon ve kor pulmonale izler. Dakikada 120 den çok taşikardi genellikle tehlikeli bir belirtidir, acele tedaviyi gerektirir.

Astma etyolojisinde bilinen tüm etkenler status astmatikusa sebep olabilir. Bu etkenlerin arttığı durumlarda status astmatikus nöbetleri de art­maktadır. Status astmatikus vakalarının bazılarında psikolojik streslerin önemli bir etkisi saptanmıştır. Status astmatikus artmasında gelişigüzel kullanılan bronkodialitör, sempatomimetik, aerosol ve diğer ilaçların önemli bir etkisi vardır.
Hastalar daha etkili olması için aerosol ilaçlarının dozunu giderek art­tırırlar. Özellikle sempatomimetik ilaçları uzun süre ve fazla doz kullananlarda status astmatikus ölümleri daha yüksek bir orandadır.

Gerekli ilacın az alınması da status astmatikusa sebep olabilir. Sedatif ilaçların ve opium türevlerinin fazla miktarda verilmesi ile solunum depresyo­nu gelişerek status astmatikusa yol açabilir.
Kortikosteroid ilaçların birden kesilmesi veya kısa bir sürede azaltıl­ması ile de status astmatikus olaşabilir.

Diğer taraftan aspirine, penisiline veya diğer ilaçlara allerjik bir hasta­ya bu ilaçların verilmesi status astmatikusa sebep olabilir.

Tedavisinde gerekli başarı sağlanamamış astma hastaları hastaneye ya­tırılmalıdır. Çünkü tedavide başarısız geçen saat ve günler hastayı status ast­matikus'a götürür.

Klinik belirtiler Status astmatikus hastasında ileri derecede bir dispne ve çok kez syanoz vardır. Toraks belirli bir inspirasyon durumunda gergindir. Hasta tıkalı bronşlardan havayı çıkarabilmek için yardımcı solunum kaslarını da çalıştırarak büyük bir efor yapar. Status dönemine girmeden önce daha belirli duyulan hırıltı solunum status döneminde bronşlarda hava hareketinin çok azalması nedeni ile giderek azalır. Hasta öksürmeye büyük bir gerek duyduğu halde öksüremez. İleri derecede yorgundur ve dehidrate'dir. Status astmatikus tedavi edilmezse toraks sesleri giderek azalır, giderek artan ciddi bir hipoksemi ve respiratuvar asidoz oluşur. Ve solunum durması ile ölüm husule gelir.

Fizik inceleme bulguları diğer astma vakalarından önemli bir ayrılık göstermez. Ancak hastanın daha ciddi bir görünüşü vardır. Toraks hareketleri hastanın tüm çabasına rağmen azdır. Yardımcı solunum adeleleri belirli bir şekilde solunuma iştirak ederler. Hasta oturmuş ve öne eğilmiştir. Palpasyon-da toraks hareketlerinin azaldığı izlenir. Perküsyonda hipersonorite alınır.

Diyafragma hareketleri kısıtlıdır. Oskültasyonda solunum seslerinin önemle azaldığı izlenir. Tek tuk sibilan, ronflan railer duyulabilir. Status astmatikus ilerledikçe solunum sesleri, railer azalır ve kaybolabilir; bronş ve bronşiyollerin tıkanmasıyla ilgilidir.

Radyolojik bulgular Status astmatikusta astmadan ayrı önemli bir değişiklik göstermez. Ancak akciğerler daha gergin ve hava ile dolu bir görü­nümdedir, diyafragmalar aşağı itilmiştir. Yer yer küçük atelektazi bölgeleri gö­rülür. Bazı vakalarda atelektazi segment hatta lober nitelikte büyük olabilir. Bu vakalarda kanserden kuşkulanılır. Ancak iyi bir anamnez ve ayrıntılı radyolojik inceleme böyle bir kuşkuyu doğrulamaz. Mukus tıkaçlar bazı vakalarda küçük veya büyük nodüler görünüme sebep olur.

Tedavi İlk yapılacak değerlendirme hastalığın ne denli ciddi olduğu­nun saptanmasıdır. Bu her zaman kolay değildir. Ancak aşağıda sıralanan teh­like belirtileri göz önünde bulundurulursa hastanın status astmatikus krizinde olduğu veya bu krize yöneldiği anlaşılır: (1) Mental bozukluklar, örneğin sürekli uyuma, bilinç bozukluğu veya tedirginlik. (2) Syanoz. (3) Paradoksal nabız (sistolik kan basıncının ekspirasyonda inspirasyondakinden 25 mm Hg çok olması). (4) "Sessiz toraks", hastada bronkospasmın diğer belirtileri oldu­ğu halde solunum sesleri ve railer çok azalmış veya kaybolmuştur. (5) Pnömo-toraks, pnömomediasten veya deri altı amfızemi (akciğer radyografısiyle tanı desteklenmelidir). (6) Dehidrasyon ve bitkinlik. (7) Hastanın öz geçmişinde ciddi status astmatikus bulunması. (8) Arter oksijen basıncının 50 mm Hg den az, C02 basıncının 50 mm Hg den çok olması.
Hasta derhal bir hastaneye, tercihan yoğun solunum bakımı bulunan bir hastaneye yatırılmalıdır. Önce 250-500 mg miktarında 10-20 mi aminofilin 5-10 dakikada intravenöz enjekte edilir ve hastaya yaklaşık %30-35 oksijen verilir. İlk ilaç olarak adrenalin de kullanılabilir. Bu ilacın 1/1.000 dilüsyo-nundan 0.5 mi deri altına enjekte edilir ve aynı miktar 20-30 dakika sonra tek­rarlanır. Böyle küçük dozlarda tedaviyi sürdürmek yan etkileri önlemek bakı­mından yararlı olur. Yaşlı hastalarda kalp yetersizliği ve akciğer ödemi status astmatikusla karıştırılabilir. Aminofilin iki hastalıkta da etkili bir ilaç olduğun­dan kesin status astmatikus tanısı konmamış veya status astmatikus ve kalp yetersizliğinin birlikte bulunduğu vakalarda bu ilaç yeğ tutulmalıdır.

İlk ilaç tedavisinden sonra %5 dekstroz veya serum fizyolojik perfüzyonu yapılır ve 2 saat sonra 500 mg aminofilin perfüzyon sıvısına konur veya perfüzyon setinden 5-10 dakikada enjekte edilir. İlk saatte intravenöz verilecek sıvı miktarı 1 litredir.

Hastaların oldukça önemli bir sayısında yukarıda açıklanan tedaviye bir kaç saatta karşılık alınmaz. Böyle olunca kısa süreli kortikosteroit tedavisi uygulanır. Örneğin önce 100-200 mg hidrokortison intravenöz verilir ve gün­lük 100mg prednison ile tedaviye devam edilir. 7-10 gün kortikosteroit teda­visiyle hastaların çoğunda iyi bir sonuç alınır ve önemli bir yan etki olmaz. Kortikosteroit dozu hastanın özelliklerine göre ayarlanır. Ciddi vakalarda has­talığın gidişi ve tedavinin yan etkileri EKG ve arter kan gazlarıyla kontrol edilmelidir.

Kronik Bronsit Tedavisi ve Amfizem Nedir

Kronik Bronşit Nedir, Kronik Bronşit Tedavisi ve Amfizem

Kronik bronşitte solunum yollarında oluşan iltihap, hücre infıltrasyo-nu, ödem obstrüksiyona ve hava akımının güçlüğüne sebep olur. Öksürük ve balgam hastalığın başlıca belirtileridir. Kronik bronşit tanısı için öksürük ve balgamın yılın en az üç ayında ve bu süre günlerinin çoğunda mevcut olması ve en az üst üste iki yıl devam etmesi gerekir. Kronik bronşit önemli bir hasta­lıktır, iş kaybına sebep olan hastalıkların en başında yer alır, insidensi yaklaşık %5'dir.

Amfızemde akciğerlerde anatomik anormallikler gelişir, terminal bronşiyollere distal hava boşluklarında anormal genişlemeler ve alveol duvarların­da harabiyet oluşur.

Etyoloji

Sigara, infeksiyon, hava kirliliği, meslek ve yaş kronik bronşit ve amfi-zem etyolojisinde yer alan başlıca etkenlerdir.

Sigara Kronik bronşit ve amfızem etyolojisinde en ön sırada yer alır. Sigara içenlerde kronik bronşit 15-20 kat fazladır. Sigarayı bırakınca kronik bronşit insidensi ve mortalitesi azalır.
İnfeksiyon özellikle ciddi çocukluk infeksiyonlarının örneğin kızamık, boğmaca, pnömoni, virüs infeksiyonlarının, tüberkülozun ve üst solunum yolları infeksiyonlarının (diş iltihapları, gingivit, sinüzit) kronik bronşit etloyoj isinde önemli bir yeri vardır.

Hava kirliliği ve meslek

Kentlerde yaşayanlarda kronik bronşitin fazla olmasının önemli bir nedeni hava kirliliğidir. Maden ocaklarında çalışanlarda, meslekleri gereği or­ganik ve inorganik toz inhale edenlerde kronik bronşit insidensi artar.

İklim değişiklikleri, özellikle fazla nemli (sis) ve soğuk havalar öksü­rük, balgam, hırıltı ve dispnenin artmasına ve kronik bronşitin alevlenmesine sebep olur. Hastalığı ilerlemiş olanlar böyle havalarda evlerinden dışarı çıka­mazlar.

Patoloji, Amfizem Akciğer Amfizemi

Kronik bronşitte yapışkan ve koyu bir mukus bronş boşluğunu daraltır. İnfeksiyonla komplike vakalarda mukus pürülan olur. Mukoza ödemlidir. Epi­telyum ve bronş bezlerinde hiperlazi ve hipertrofı oluşur. Bu nedenle bronş be­ziyle bronş duvarı arasında oran artar. Bu oran (Reid indeksi) normalde 0.25'dir. Kronik bronşitte 0,36 'dan fazladır.

Amfızemde irreverzibl anatomik değişiklikler izlenir. Solunuma katkısı olmayan distal hava boşluklarında anormal genişlemeler, alveollerde harabiyet vardır. Anatomik homojen bir bozukluk yoktur. Amfızemin başlıca türleri sentrilobüler ve panlobülerdir. Sentrilobüler amfızemde hava boşluk­larında genişleme ve respiratuvar bronşiyollerin bulunduğu bölgede ve bun­ların çevresindeki kapilerlerde harabiyet vardır. Panlobüler amfızemde harap olmuş ve genişlemiş hava boşlukları ve bronşiyoller lobüllerin ortasında top­lanırlar. Özellikle hastalığın ileri dönemlerinde bu iki tür birlikte bulunur. Büllöz, fokal, alveoler-duktus, konjenital ve ünilateral (Swyer-James veya Macleod sendromu) amfızemler daha seyrek görülen türlerdir.

Klinik Belirtiler, Kronik Bronşit Belirtileri, Amfizem Hastalığı

Kronik bronşitin başlıca belirtileri öksürük, balgam ve dispnedir. Çok kez pek belirli olmayan öksürük ve balgam giderek daha belirgin olur ve hasta­lar eski hallerine dönemediklerini söylerler. Önceleri günün bazı saatlerinde olan öksürük günün diğer saatlerinde de izlenir ve hastayı uykudan uyandırır. Kışın hemen herkesi yoklayan üst solunum yolları infeksiyonları kronik bron­şit hastalan için önemli bir sorundur. İklim değişiklikleri, özellikle fazla nemli (sis) ve soğuk havalar hastalık belirtilerinin artmasına sebep olur. Kronik bron­şit hemoptizi yapan hastalıkların başında gelir. Bu hastalarda yaklaşık %15 he-moptizi izlenir. Hemoptizi genellikle azdır, balgamın kanla boyanması şeklin­dedir. Kronik bronşitin ileri dönemlerinde hastalar zayıflarlar; başlıca neden­leri hipoksemi, infeksiyonlar, diyaframa fonksiyon bozukluğu ve diğer komp-likasyonlardır. Bazı hastalarda tambur çomağı deformasyon (çomaklaşma) hu­sule gelir.

Amfizem genellikle sinsi başlar, yıllarca hastalık belirtileri sezilmez. Hastalık çok kez kronik bronşit ve astma ile birlikte bulunur. Dispne, öksürük, balgam ve hırıltılı bir solunum kronik obstrüktif akciğer hastalığının başlıca belirtileridir. Saf amfızemde başlıca sorun dispnedir. Genellikle 50 yaşlarından sonra başlar ve giderek ilerler. Dispne derecesi ve amfızemin ciddiliği arasında yakın bir ilişki vardır. Dispne önce eforla, sonraları basit günlük hareketlerde sezilir. Giderek ilerler ve hasta istirahatta dispneden, havasızlıkdan yakınır. Nefes darlığı soğuk, nemli havalarda daha belirgindir.

Kronik bronşit ve amfizem hastalarında respiratuvar infeksiyonlara da­yanıklılık azalmıştır.
Bazı amfizem vakalarında kronik bronşit belirli değildir veya yoktur. Bu hastalar büyük bir çaba ile ventilasyon yaparak arter kan gazlarını normal düzeyde tutmaya çalışırlar. Renkleri normal veya polisitemi nedeniyle normal­den daha pembedir. Bu hastalara "Pembe soluyan veya amfizem tipi (A tipi) " adı verilir. Kronik bronşitin ön planda olduğu diğer bir amfizem türüne "Mavi soluyan veya bronşit tipi (B tipi) " amfizem adı verilir. Bu hastalarda pnömoni değişiklikleri, fizyolojik sağ-sol şant dolaşım anormallikleri, hipok-semi (syanoz - mavi bir görünüm), pulmoner hipertansiyon ve kor pulmonale, A tipi amfızemden daha sıklıkla izlenir.

Amfızemin ileri dönemlerinde hastalar yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık ve kilo kaybından şikayet ederler. Bu belirtiler az beslenme, hareket güçlüğü, sinsi infeksiyonlar ve hipoksemiyle ilgilidir.

Fizik Bulgular

Kronik bronşit hastalarında en önemli bulgu, özellikle ekspirasyonda sibilan ve ronflan railerin duyulmasıdır. Bu railer akciğer tabanlarında daha çokdur. Bazı hastalarda oskültasyonda solunum seslerinin azaldığı izlenir. Kronik bronşitin ileri dönemlerinde oluşan amfizem komplikasyonuyla ilgili belirtiler ve bulgular gelişebilir. Bu vakalarda toraksda fıçı şeklinde bir de-formite, kifoz (toraks ön-arka çapında artma) ve kaburgalarda horizontal bir durum husule gelir. Genellikle toraks hareketi azalmıştır. Yardımcı solunum kaslarının solunuma katkısı belirgindir. Diyafrağmalar aşağı durumda oldu­ğundan karaciğer kostalar kenarından birkaç parmak aşağıya itilmişdir. Bronşit hastalarında solunum sesleri azalabilir, ancak en önemli bulgu ronflan ve sibi­lan railerin duyulmasıdır.

Kronik bronşitin ileri dönemlerinde hastalar zayıflar. Bu zayıflamada hipokseminin, infeksiyonların, diyaframa fonksiyon bozukluğunun ve diğer komplikasyonların etkileri vardır. Bazı vakalarda parmak uçlarında tambur ço­mağı deformite (çomaklaşma) husule gelir. Ancak böyle bir deformite ön­celikle kanser veya bronşektaziyi düşündürmelidir.

Fizik bulgular ilerlemiş amfızemde daha tipiktir. Göğüs ön-arka çapı genişler fıçı şeklini alır, toraks vertebralarında kifotik bir deformite oluşur. Solunum hareketi üst toraksda daha belirgindir. Alt kaburgalarda paradoksal bir hareket vardır (inspirasyonda kostalar kenarı genişleyeceğine içeri doğru çekilir). Bu içeri çekilme fazla hava (hiperinflasyon) nedeniyle yassılaşmış ve aşağıya itilmiş diyafragmaların inspirasyonda kasılmasıyla ilgilidir. Hasta yar­dımcı solunum kaslarını kullanır. Çok ilerlemiş amfizem hastasının oturuşu ka­rakteristiktir: hasta öne doğru eğilerek ve omuzları kalkık oturur, böylece karın kaslarını kasarak ekspirasyonu kolaylaştırmaya çalışır. Solunumun ekspirasyon dönemi uzamıştır. Hasta dudaklarını ıslık öttürür gibi büzerek ağzından ekspirasyon yapıp, intratorasik basıncı daha yüksek düzeyde tutarak hava çıkışını kolaylaştırır, yani ekspirasyon güçlüğünü önlemeğe çalışır. Hastada belirli bir solunum güçlüğü vardır. Sternokleidomastoid, pektoral, interkostal ve karın kaslarının kasılması belirgin bir şekilde görülür. Esnekliği azalmış, katılaşmış toraks inspirasyon durumunda kalmış (kilitlenmiş) gibidir.

Palpasyonda toraksın az genişlediği, vibrasyonun azaldığı izlenir. Kalp tepe vurumunun palpasyonu güçtür veya palpe edilemez. Perküsyonda hipersonorite veya timpanik ses alınır, diyafrağmalar normal düzeyden aşağıdadır ve hareketleri azalmıştır. Karaciğer ve kalp matitesi azalmıştır. Oskültasyonda ekspirasyon süresi uzamıştır. Kalp yetersizliği vakalarında sağ kalp hipertrofı-si, hepatomegali, perifer ödem vardır.

Radyolojik Bulgular

Kronik bronşitte akciğer radyografisi daha çok başka bir hastalık olup olmadığına yararlıdır. Vakaların %40'nda normaldir. Başlıca anormallikler tübüler gölgeler ve akciğer çizgilerinde artma, vasküler eksiklikdir. Bronkogra-fıde genişlemiş bronş bezlerinin kontrast madde ile dolmasıyla bir divertikül görünümü "bronşiyal divertikülosis" ve mukusla tıkanan bronşun birden son-landığı, ampute olduğu izlenebilir. Genişlemiş bronşlar silendirik bronşektaziye benzer.

Amfizemde başlıca 4 grup radyolojik anormallikler oluşur:

1- Hiperinflasyon (akciğerlerin fazla hava ile şişmesi) Radyografide fazla havalı siyah bir görünüm, diafrağma kubbesinin yassılaşması, kostofrenik sinüslerin daha az belirgin olması ve kostalar aralıklarının artması izlenir. La-teral radyografide retrosternal, retrokardiak hava boşluğunun arttığı, sternumun öne itildiği ve toraks vertebralannda kifoz görülür.

2- Kardiovasküler anormallikler Akciğer periferinde vasküler göl­geler azalır, kaybolur (oligemi). Bazı bölgelerde ise damar gölgelerinde belir­ginlik oluşur. Damar anormallikleri daha çok alt loblarda görülür. Pulmoner hipertansiyon gelişmişse hilus arterleri genişler.

3- Akciğer çizgilerinde artma Bronş ve damar anormallikleriyle ilgilidir, "bronkovasküler çizgilerinde artma" olarak tanımlanır. Genellikle kronik bronşitle ilgilidir.

4- Bül Yaygın amfızem vakalarında daha çok görülür. Büller içi hava dolu lokal kistik boşluklardır. Duvarları kıl gibi incedir. Tomografi ile daha kolay teşhis edilir.Büllerin çapları 1-2 sm'den tüm bir hemitoraksı kaplayacak kadar büyük olabilir. Tek veya mültipldir.

Laboratuar Bulguları

Kronik bronşitin erken dönemlerinde balgam mükoid ve köpüklüdür, akut alevlenmelerde pürülan olur. Kronik bronşitin son dönemlerinde balgam sürekli mükopürülan nitelik kazanır. Balgamda en çok görülen iltihap hücreleri polimorf çekirdekli lökositlerdir. Balgamda sık sık kültür ve ilaç duyarlığı (antibiogram) incelenerek uygun antibiotik tedavisi yapılmalıdır. Kültürde üre-yen bakteriler çok kez streptokokus pnömonia ve hemofılus inflüenza'dır. Akut infeksiyon komplikasyonu olunca kanda lökositler artar. Eozinofıli olan vakalarda reverzibl bronş daralması (hırıltılı solunum-astma ) vardır. Bu has­talar bronkodilatör tedaviden yararlanırlar. Hematokrit artması kronik hipok-semiyi endike eder.

Amfizemde infeksiyon komplikasyonu varsa hafif lökositoz oluşur. Nötrofıller artar. Hipoksemi olan vakalarda hematokrit yükselir. Bazı amfızem ve kronik obstrüktif akciğer hastalarında alfa 1- antitripsin maddesi eksiktir.
Ciddi amfizem dönemlerinde (örneğin kor pulmonale) EKG'de P dalgası ve QRS komplekslerinde anormallikler oluşur.

Akciğer Fonksiyonları

Kronik bronşit'in ilk dönemlerinde solunum fonksiyon testlerinde be­lirli anormallik izlenmez. Hastalık ilerledikçe zorlu vital kapasite 1. saniye (ZVK1) %75 altına düşer, akım-volüm eğrilerinde ekspirasyon akımları azalır ve rezidüel volüm artar. Daha ciddi vakalarda difuzyon kapasite, arter kanında 02 basıncı (Pa 02) azalır ve C02 basıncı (Pa C02) artar.

Amfizem tanısı ve derecesinin saptanmasında akciğer fonksiyon test-lerinin(AFT) önemli bir yeri vardır. Koroner hastalığında EKG nedenli önemli ise amfizemde AFT o denli önemlidir. Amfizemde total akciğer kapasitesi (TAK) artmıştır ve bu artış genellikle rezidüel volümün (RV) artmasıyla ilgili­dir. Böylece RV/TAK oranı artar. Hastalığın erken dönemlerinde vital kapasite (VK) normaldir, amfızem proçesi arttıkça VK azalır.

Amfızemde obstrüktif anormalliğin değerlendirilmesinde zorlu vital kapasite 1. Saniye ve akım-volüm eğrileri pratikte en çok kullanılan testlerdir. Hastalık ciddileştikçe difüzyon kapasite azalır, ve arter kan gazları analizinde önce P02 nin azaldığı (hipoksemi), daha ileri hastalık döneminde ise PC02 nin arttığı (respiratuvar asidoz) izlenir.

Tedavi ve prognoz

Sigaranın bırakılması kronik bronşit ve amfızemin prevansiyonu, yapı­lacak tedavinin daha etkili ve prognozun daha iyi olması bakımından önemli­dir. Prevansiyonda, hava kirliliği, infeksiyon ve sosyo-ekonomik koşullarda göz önünde bulundurulmalıdır. Tekrarlayıcı infeksiyonu olan kronik bronşit vakalarında intermitan nitelikde uzun süre antibiotik tedavisi uygulanır. Örne­ğin özellikle kışın her ay 5-7 gün antibiotik verilir. Akut bir infeksiyon olunca antibiotik tedavisine başlanır ve hasta eski durumuna döndüğü zaman (genel­likle 7-10 gün) tedavi kesilir. Sık sık inflüenzaya yakalananlarda, ciddi kalp ve akciğer hastalığı olanlarda, diabet hastalarında ve yaşlı kronik obstrüktif akci­ğer hastalarında yılda bir kez, kış dönemine girmeden önce (ekim sonu ve kasım ayında) multivalan inflüenza aşısı koruyucu bir etki gösterir. Bundan başka, KOAH'nın önemli bir komplikasyonu olan pnömoni prevansiyonu için yılda bir kez pnömoni aşısı yapılır.

Hırıltılı bir solunumu olan veya özgeçmişinde astma nöbetleri bulunan hastalar bronkodilatör tedaviden daha çok yararlanırlar. Bronkodilatör ilaç te­davisinden sonra zorlu vital kapasitesi 1. Saniye (ZVK1) ve hava akımını öl­çen testlerde belirli bir düzelme olması kronik obstrüktif akciğer hastalığına (KOAH) astma katkısını doğrular. Bu bulgu tedavi programına yardımcı olur. Başlıca bronkodilatörler beta-adrenerjik ajanlar, teofilin ve antikolinerjik ajan­lardır. Ekspektoran ilaçlar balgamı sulandırarak yapışkanlığını azaltır ve dışarı çıkarılmasını kolaylaştırır. En iyi ekspektoran (sulandırıcı) sudur, günde 8-10 bardak su, bu amacı sağlar. Hipoksemik hastaya oksijen tedavisi gerekir. Has­tayı ideal ağırlıkta veya bunun altında tutmalıdır. En önemli solunum kası olan diafrağma aktivitesi şişmanlarda azalır. Rehabilitasyon ve genel egzersizler hastanın fizik aktivitesini arttırır, öksürük, balgam ve dispne gibi şikayetleri azaltır ve psikolojik olumlu bir etki sağlar.

Üst solunum yolları infeksiyonları, vejetasyon, nasal septum deviasyonları, paranasal sinüzitlerin tedavisinin kronik obstrüktif akciğer hastalığı kontrolünde önemli bir yeri vardır. Alkolün kronik obstrüktif akciğer hastalığının ilerlemesine etkisi vardır, içilmemelidir.
Kronik obstrüktif akciğer hastalıklarının prognozunda başlıca etken bronş ve akciğer infeksiyonlarıdır. Hastalığın infeksiyonla veya başka bir ne­denle alevlenmesi bir konjestif kalp yetersizliğine sebep olursa prognozun kötü bir yönde olduğunu endike eder. Kilo kaybı kötü bir prognoz belirtisidir. Oksi­jen metabolizmasındaki yetersizlikle ilgilidir. Hastalığın oluşu ve prognozunda sigaranın önemli etkisi vardır.

Bronsiolitis Obliterans Bronsiyolitis BOOP

Bronşiolitis Obliterans

Bu hastalık kronik bir bronşiyolit niteliğindedir. Özellikle bazı virüs hastalıkları, maden tozları ve toksik maddelerin inhalasyonu, sistemik hasta­lıklar, transplantasyonlar ve bazı ilaçlar bu hastalığa sebep olurlar.

Bronşiolitis obliterans'ın bir türünde pnömoni patolojisi birlikte bulu­nur. Bu hastalığa "bronşiolitis obliterans organize pnömoni" (BOOP) adı verilir.

Bronşiyolitis obliterans kronik nitelik gösteren broşiyolit olup, bron-şiyoller nodüler granüler ve fıbröz dokularla harap olmuştur. Hastalığın başlıca klinik belirtileri hırıltılı solunum, pnömoni ve atelektazi birkaç hafta veya bir­kaç ay sürebilir. Hastalık özellikle çocuklarda ağır seyreder, bazı çocuklar bir­kaç haftada ölürler. Bazılarında ise hastalık daha hafif seyreder. Hastaların ço­ğunda kronik hastalık tablosu izlenir. Hipoksemi olan hastalarda oksijen veril­melidir. Takipnenin oluşturduğu dehidrasyon nedeniyle ve oral sıvı alınması­nın azaldığı vakalarda parenteral rehidrasyondan yararlanılır. Antibiotik, kortikosteroid ve bronkodilatör ilaçların çocuk bronşiyolitis obliteransında tedavi edici bir yararı izlenmemiştir. Ancak erişkinlerde kronik obstrütif akciğer has­talığının birlikte olduğu vakalarda ve infeksiyon komplikasyonu varsa bu ilaç­lardan yararlanmalıdır. Respiratuar sinsitial virüs bronşiolit hastalığında sente­tik nükleosid ribavirin aerosol tedavisi yararlı olmaktadır.

Akut Bronsiolit Tedavisi Obstruktif Akciger

Bronşiolit, Akut Bronşiolit Tedavisi

Bronşiolit küçük hava yollarının akut iltihabi bir hastalığı olup daha çok iki yaşından bebeklerde ve küçük çocuklarda görülür. Bronşiyolların obstrüksiyonu ya­nında hava hapsi (air trapping), hiperinflasyon ve atelektazi izlenir. Üst solu­num yollarının hastalık belirtilerinden birkaç gün sonra bronşiyolitin tipik be­lirtileri olan inspirasyon ve ekspirasyonda sibilan railer duyulur. Taşipne, in-terkostal ve suprasternal çekilmeler,toraksda hiperrezonans, hırıltı ve inspiratuar railer başlıca klinik belirtileridir. Hastalık çok kez ateşsiz bir seyir göste­rerek birkaç günde iyileşir. Akciğer radyografisinde hiperinflasyonla ilgili diyafrağmalarm düzleşmesi, peribronşiyal kalınlaşma, çok kez atelektazi veya bronkopnömoniyle ilgili bir parenkima konsolidasyonu görülür.

Bronşiyolitin en önemli etkeni sinsitial virüsdür. Bundan başka para-inlüenza virüsü, inflüenza A ve B virüsleri, adenovirüs, kızamık ve rinovirüs bronşiyolite sebep olabilir. Bronşiyolit belirtileri astma hastalığında izlenen­lere yakın bir benzerlik gösterir. Ancak astma bir yaşından küçük çocuklarda seyrek izlenir.

Akut Bronsit Obstruktif Akciger Hastaliklari

Obstrüktif Akciğer Hastalıkları, Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı

Akut Bronşit, Akut Bronşit Tedavisi

Akut Bronşitin başlıca belirtisi öksürüktür. Çok kez soğuk algınlığı virüs infeksiyonlarından bir hafta sonra husule gelir. Bundan başka pnömokok, streptokok, kızamık, boğmaca, inflüenza infeksiyonları akut bronşite sebep olabilir.

Akut bronşit semptomatik olarak öksürük ilaçlarıyla tedavi edilir. Bakteriyle ilgili akut bronşitte antibiyotikler kullanılır.

Akut bronşit hastalarında ciddi bir öksürük vardır. Hastalık geniş ve orta çap bronş mukoza membranlarının inflamasyonudur. Akut bronşit öksü­rüğü çok kez A virüs inflüenza ve rinovirüs soğuk algınlığı infeksiyonlarından bir hafta sonra husule gelir ve esas virüs hastalığından daha uzun süre devam eder. Akut bronşit daha sıklıkla trakeobronşit karakterindedir. Bu hastalığı bu­run ve farenksin kataral infeksiyonu izleyebilir. Pnömokok, streptokok, hemofılus inflüenza, neisseria kataralis gibi organizmaların oluşturduğu infeksiyon-lar kataral trakeobronşite sebep olabilir. Bundan başka akut bronşit veya trakeobronşit kızamık, boğmaca, inflüenza, çiçek gibi spesifik infeksiyonlarla ilgili olabilir. Bazı iritan gazların inhalasyonu ciddi akut bronşite sebep olur. Enfekte bir diş, fasulye, nohut gibi maddelerin aspirasyonu da inflamasyon ve ödemle akut bronşit oluşturur.

Viral infeksiyonlarda öksürüğün başlıca nedenleri respiratuar muko­zanın zedelenmesi, infeksiyona yanıt olarak iltihap maddelerinin açığa çıkma­sı, solunum yollarında sekresyonların artması, bu sekresyonların arınmasında güçlük ve solunum yollarının iritan reseptörlerinin stimülasyonudur. înfeksi-yon hava yollarının reaktivitesini artırarak soğuk havaya ve hava kirliliği mad­delerine duyarlılığı artırır. Pnömokoklar, streptokoklar ve hemofılus inflüenza, respiratuar bakteriler ve respiratuar virüsler sağlıklı kişilerde akut bronşite se­bep oldukları gibi daha önce mevcut kronik bronşit, astma hastalıklarının iler­lemesine veya alevlenmesine yol açarlar.

Sağlıklı kişilerde oluşan akut bronşit öksürük ilaçlarıyla tedavi edilir. Palyatif tedaviye inatçı inflüenza akut bronşiti tedavisinde amantadin tavsiye edilmektedir. Bu tedaviyle inflüenza virüs titrasyonunda %60 azalma izlenir. İlacın günlük dozu 200 mg dir ve tedaviye 10 gün, nükseden vakalarda 30 güne kadar devam edilir.

Gaz Degisimi Gaz Degisim Akciger Testi

Gaz Değişimi, Gaz Değişim(Akciğer Fonksiyon Testi)

Ventilasyon Bir dakikada akciğerlere giren veya çıkan hava volü-müne " dakika ventilasyonu" denmektedir. İstirahatta 6-8 litredir.

Bazı hastalıklarda gerektiğinden az ventilasyon (hipoventilasyon), bazı hastalıklarda gerektiğinden fazla ventilasyon (hiperventilasyon) oluşur.
Hipoventilasyon nedenleri Kronik obstrüktif akciğer hastalıkları, pnömoni, tüberküloz, yaygın fıbroz, plevra sıvısı, pnömotoraks, genel anestezi, morfin ve luminal gibi ilaçların alınması istirahatta hipoventilasyona sebep olur.

Uykuda değişik stimülüslere göre ilişkili spontan ve tekrarlayan ven­tilasyon episotları oluşmaktadır. Uykuda oluşan bu ventilasyon episotları bazı hastalarda bir apneye kadar değişebilir (Uyku apne sendromu). Böyle olunca bu şahıslarda belirgin bir hipoksemi ve hiperkarbi (respiratuar asidoz) oluşarak respiratuar ve kardiyak yetersizlikler gelişebilir. Uykuda oluşan apnede arter kan gazlarındaki değişiklikler sempatik ve parasempatik tonusu artırır. Örneğin vagus tonusunun artması bradikardiye sebep olur Bu bradikardi atropinle or­tadan kaldırılabilir.
Uykuda gelişen apnenin başlıca nedenleri solunum motor kaslarının fonksiyonlarının azalması ve yukarı solunum yollarında gelişen obstrüksiyondur.

Hiperventilasyon nedenleri Normalde eforun derecesine göre artan bir hiperventilasyon oluşur. Hipoksi, hipertiroidism, ateş, heyecan (anksiyete), hiperventilasyon sendromu, serebral kanama, travma ve andrenalin, proges-teron gibi ilaçların alınması ile istirahatta hiperventilasyon gelişir.

Difüzyon Bir gazın yüksek basınçlı bir bölgeden daha az basınçlı bir bölgeye geçmesidir. Akciğer difüzyon kapasitesi (DA) 1 dakikada 1 mm Hg alveol-kapiler oksijen basınç farkında {(A-a)02} alveollerden kapilerlere geçen oksijen volümü (V02) dir. DA=V02/(A-a)02 formülüyle hesap edilir.

V02 = 250 ml/dakika, (A-a)O2=10 mm Hg ise DA= 250/10=25 ml/mmHg/dakikadır. Beden yüzeyi arttıkça difüzyon kapasitesi artar.

Difüzyon kapasitesinin azalmasının önemli nedenleri alveoler hipo-ventilasyon, alveol-kapiler blok, ventilasyon/perfüzyon dengesinin bozulması ve akciğer dolaşım anormallikleridir.

Perfüzyon (akciğer dolaşımı) Akciğerden gaz difüzyonu için önemli bir etken ventilasyona uygun perfüzyon olmasıdır. Ventilasyon/perfüzyon den­gesizliği difüzyonu azaltarak hipoksemi (02 azalması) ve hiperkapniye (C02 artması) sebep olur. Böylece anormal ventilasyon-normal perfüzyon veya nor­mal ventilasyon-anormal perfüzyon bölgeleri gaz değişimini etkiler ve gaz di-füzyonunu azaltarak hipoksemiye ve daha ciddi durumlarda hiperkapniye se­bep olur.

Özellikle kronik bronşit, amfızem hastalıklarında ve yaygın pulmoner fıbrosis, akciğer rezeksiyonları ve mültpl emboli vakalarında akciğer damar­larının çapları küçülerek, tıkanarak ve sayıları azalarak perfüzyon anormallik­leri ve pulmoner hipertansiyon gelişir. Kalp hastalıkları, anemilerde ve tirotok-sikozlarda perfüzyon anormallikleri oluşabilir.

Arter kan gazları, Arter Kan Gazı Akciğerin ana fonksiyonu alveollerden kapilerlere gereken oksijenin geçmesini ve kapilerlerden fazla C02 nin atılmasını sağla­mak olduğundan anormal pulmoner fonksiyonun anlaşılmasında objektif bir yol arter kanında 02 ve C02 nin ölçülmesidir.

Ancak önemli bir fonksiyon bozukluğu gelişmemişse 02 ve C02 nor­mal düzeylerde kalır. 02 azalması ve C02 artmasının başlıca nedenleri akciğer ve kardiyovasküler hastalıklardır. Anemiye de bağlı olabilir.

Dudakların, dil ve parmak uçlarının syanozu hipokseminin klasik kli­nik belirtisidir. Ancak bu tür değerlendirme yanıltıcı olabilir. Anemi syanozu azaltarak veya maskeleyerek hipoksemiyi daha azmış gibi gösterir, buna karşın polisitemi syanozu artırdığından hipoksemiyi olduğundan daha çokmuş gibi gösterir. Bu nedenlerle arter kanında 02 basıncının (P02) ve C02 basıncının (PC02) ölçülmesi hipokseminin ve hiperkarbinin daha objektif değerlendiril­mesini sağlar. Hipokseminin başlıca klinik belirtileri syanoz, ciddi efor dispnesi, konjestif kalp yetersizliği, polisitemi ve huzursuzluk, uykusuzluk ve kişilik değişiklikleri gibi serebral bozukluklardır. Deniz düzeyinde oturan sağlıklı bir erişkinin P02 si 90-100 mm Hg dir. Yaş arttıkça P02 azalır. 75 mm HgP02 normal alt değer olarak kabul edilebilir. Solunum yetersizliğinde P02 genel­likle 60 mm Hg den azdır. İlgili tedaviyle hipoksemi düzelmemişse hastaya %25-35 02 verilmelidir. Bu yoğunlukda 02 uzun süre kullanılabilir. %100 gibi yüksek konsantrasyon 02 tedavisi " Oksijen zehirlenmesine" sebep olabilir.

Normalde arter kanında PC02 35-45 mm Hg dir. Kronik C02 artması (hperkapni veya respiatuar asidoz) solunum yetersizliğinin başlıca belirtisidir.
Respiratuar asidozun klinik belirtileri uyuklama, konfüzyon, konuşma güçlüğü, distal tremor, kas sıçramaları, baş ağrısı, küçük pupilla, sıcak nemli el, papiler ödem ve komadır. Bu belirtiler spesifik değildir. Arter gazları (P02, PC02 ve bikarbonatlar) ölçülerek asidozun respiratuar veya metabolik olduğu değerlendirilir.

Preoperatif Değerlendirme, Preoperatif Hazırlık

Cerrahi girişimle ilgili komplikasyonlarda anestezinin önemli bir yeri vardır. Akciğer, kalp ve üst karın ameliyatlarında ilk 24 saatte oluşan başlıca anormallikler: Akciğer volümlerinde örneğin vital kapasitede %50 veya daha fazla bir azalma olur. Bu azalma düzelerek bir hafta kadar sürer. Akciğer vo-lümlerinin azalması ağrı ve kas fonksiyonlarının geçici bozulmasıyla ilgilidir.

Cerrahi girişimlerde hipoksemi oldukça sıktır. Cerrahiden hemen sonra oluşan hipoksemi genellikle akciğer volümlerinin azalmasıyla ilgilidir.Bu dönemden sonra geriler veya bazan haftalarca sürer. Postoperatif dönemde akciğerlerin iki önemli savunması olan öksürük ve mukosilyer arınma azalır.
Ameliyat komplikasyonları preoperatif ve intraoperatif etkenlerle yakından ilgilidir.

Preoperatif Etkenler

Kronik akciğer hastalıklarının, özellikle kronik obstrüktif akciğer has­talıklarının ameliyat komplikasyonlarında önemli bir yeri vardır. Bu dönemde ölçülen akciğer fonksiyon testlerinin anormallik derecesi arttıkça cerrahi komplikasy onlarının ciddiyeti artar. Zorlu vital kapasite 1. saniye (ZVK1)0.8 litreden az ise genellikle cerrahi girişim uygulanmaz. Sigara, şişmanlık, yaş ve beslenme bozukluklarınında cerrahi komplikasyonlarında ilgisi vardır. Cerrahi girişimden önce hastanın akciğer, kalp ve diğer organlarının fızyopatalojik anormallikleri birlikte değerlendirilmelidir.

İntraoperatif etkenler

Bu konuda anestezi özellikleri, ameliyat türü, yeri ve insizyon büyük­lüğü başlıca etkenlerdir.

Cerrahi Girişim İçin Genel Değerlendirme
Hastanın özgeçmişi ve muayenesi, akciğer radyografisi, solunum fonk­siyonları ve kan gazları incelenir. Cerrahi girişimin türü ne olursa olsun akci­ğer radyografisi çekilmelidir. ZVKl 2 litreden fazla veya normal değerin %80'i ise pnömonektomi için uygundur. ZVKl 2 litreden veya %80 den az ise postpnömonektomi ZVKl aşağıda yazılı formüle göre hesab edilir.
Postpnömonektomi ZVKl = Preoperatif ZVK1X kalan akciğerin % perfüzyonu
Eğer postpnömonektomi ZVKl 800 mi den fazla veya normalin % 40'ı veya fazlası ise pnömonektomi uygulanabilir.

Hastanın ameliyat öncesi hazırlanması

1. Cerrahi girişimden en az 8 hafta önce sigaranın bırakılması.
2. Mevcut akciğer, kalp ve diğer hastalıkların tedavi edilmesi.
3.Özellikle kronik obstrüktif akciğer hastalarında cerrahi girişimden 48-72 saat öncesine kadar ilgili tedavi sağlanmalı. Örneğin bronkodilatör ilaçlar (gerekirse steroid) ve antibiyotikler verilmelidir.
4. Şişman hastaların zayıflaması.
5. Hastaya postoperatif öksürüğün ve solunum egzersizlerinin önemi iyice anlatılmalı ve gereken uygulama yapılmalıdır.

Solunum Mekanigi Akciger Fonksiyon Testi

Solunum Mekaniği (Akciğer Testleri)

Inspirasyon ve ekspirasyonda hava giriş çıkışını kolaylaştıran veya güçleştiren etkenler solunum mekaniğiyle ilgilidir. Bu etkenler 3 grupta top­lanır: 1. Akciğerlerin esnekliği, 2. bronş ve bronşiyoUerde hava akımına karşı direnç, 3. toraks ve akciğer dokularının şekil değiştirmesiyle ilgili sürtünme direnci.

Akciğer esnekliğini ölçen bir test kompliyansdır. Basınç ve volüm değişmesi arasındaki ilişkiyi gösterir. Normalde akciğer kompliyansı 0,2 L/smH20 dur. Yani plevra içinde 1 sm su basıncı azalmasıyla akciğerler 0,2 Litre genişler (akciğerlere 0,2 litre hava girer) veya plevra içinde 1 sm su ba­sıncı artmasıyla akciğerler 0,2 Litre küçülür (akciğerlerden 0,2 Litre hava çı­kar). Kompliyans az ise akciğerlerin esnekliği azalmıştır (fibrosis, silikosis, mitral stenozu).

Solunum yollarındaki direnç hava akımı ve basıncı arasındaki ilişkiyi ölçerek değerlendirilir. Normalde solunum yolları direnci 1.6 sm H20/L/sani-yedir. Yani 1 saniyede 1 litre havanın solunum yollarından giriş veya çıkışı için 1.6 sm su basıncı bir güç gerekmektedir. Solunum yolları direnci amfızem, astma gibi obstrüktif hastalıklarda artar. Solunum mekaniğini ölçen testler gelişmiş örgütlü ve iyi yetişmiş uzmanları olan laboratuvarlarda yapılır. Bu nedenle bu testler yerine daha kolay ölçülebilen ve solunum mekaniğindeki bozukluğa paralel değişme gösteren testler, örneğin zorlu vital kapasite, maksimal ekspirasyon akım-volüm eğrileri, maksimal solunum kapasitesi kullanılır.

Zorlu vital kapasite (ZVK) Buna zamanlı vital kapasite de denir. Vital kapasitenin mümkün olduğu kadar hızlı yapılmasıdır. ZVK testinde vo­lüm ve zaman ilişkisi incelenir. Normalde ZVK'nın %75'i birinci saniyede (ZVKl), %85'i ikinci saniyede (ZVK2) ve %95'i üçüncü saniyede (ZVK3) ekspire edilir. Özellikle ZVKl obstrüktif anormalliğin değerlendirilmesinde pratik ve önemli bir testtir, obstrüktif anormalliğin artmasına paralel olarak azalır. ZVK eğrisinden ölçülen maksimal ekspirasyon akımı ve maksimal eks­pirasyon ortası akımı solunum mekaniğini değerlendirmede kullanılan diğer testlerdir.

Maksimal ekspirasyon-akım volüm eğrileri (MEAV) Bu testler zorlu vital kapasite gibi ölçülür, yani maksimal bir inspirasyondan sonra ya­pılan maksimal ve hızlı bir ekspirasyonda akım-volüm ilişkisi değerlendirilir. MEAV eğrisinde özellikle maksimal ekspirasyon akımı (Vmax) ve ZVK orta­sında ölçülen akım (V50) obstrüktif ve restriktif anormallikleri değerlendirme­de pratik ölçülerdir. Normalde Vmax yaklaşık 8L/saniye, V50 yaklaşık 4L/sa-niyedir. Normal Vmax ve V50 boy arttıkça artar, yaş arttıkça azalır.

ZVK ve MEAV eğrileri bronkodilatör tedaviden önce ve sonra ölçü-lürse obstrüktif amormaliğin düzelmesi değerlendirilir. ZVK ve MEAV eğri­leri hastalık tanısı ve progmozunun saptanmasında önemli solunum fonksiyon testleridir.

Akciger Testi Akciger Volum Vital Kapasite

Akciğer Testi, Akciğer Fonksiyon Testleri

Akciğer fonksiyon testleri özellikle solunum sistemi hastalıklarında rutin incelemeler niteliğindedir. Başlıca endikasyonları: Hastalık tanısı ve prognozunun değerlendirilmesinde önemli katkısı vardır. Ve cerrahi gi­rişime karar vermek için gereklidir.
Akciğer fonksiyon testleri 3 grupta incelenebilir:

1. Akciğer volümleri
2. Solunum mekaniği
3. Gaz değişimi (ventilasyon, difüzyon, perfüzyon ve arter kan gazları)

1. Akciğer volümleri, Akciğer Volüm

Statik olarak ölçülürler. Başlıcaları:

Vital Kapasite (VK) Maksimal bir inspirasyondan sonra yapılan maksimal ekspirasyon havasının volümü. Orta yaş ve orta boyda normal bir kişinin vital kapasitesi yaklaşık 4500 ml'dir.

Rezidüel Volüm (RV) Maksimal bir ekspirasyon sonunda akciğerler­de kalan hava hacmi. Normalde yaklaşık 1000 ml.dır. Yaş arttıkça artar. Kro­nik obstrüktif akciğer hastalıklarında (amfızem, astma ve kronik bronşit) artar ve bunun artmasıyla rezidüel volümün total akciğer kapasitesine oranı (RV/TAK) artar. RV/TAK'nın artışı obstrüktif akciğer hastalıkları için önemli bir bulgudur.

Total akciğer kapasitesi (TAK) Maksimal inspirasyon sonunda akci­ğerde mevcut gaz. TAK=VK+RV volümüdür. Yaklaşık 5-8 litredir.

Tidal Volüm (TV) Solunum süresince yapılan inspirasyon veya eks­pirasyon volümü. İstirahatta 500-800 ml.dir.

TAK = Total akciğer kapasitesi, TV = Tidal volüm, İK= Inspirasyon kapasitesi, FRK = Fonksiyonel rezidüel kapasite, EY = Ekspirasyon yedeği, VK = Vital kapasite, RV = Rezidüel volüm.

Vital kapasite en çok kullanılan akciğer fonksiyon testlerinden biridir. Vital kapasitenin azaldığı başlıca hastalıklar :
Akciğer parenkinıa hastalıkları: Yaygın fıbrosis, tüberküloz, tümör atelektazi, cerrahi girişimler.

Toraks hareketlerinin kısıtlanması: Şişmanlık,kaburga kırığı, kifos-kolyoz, poliomyelit, myastenia gravis.

Akciğer genişleme kapasitesinin kısıtlanması: Plevra sıvısı, pnö-motoraks, diyafrağma hernisi, fıbrotoraks, kalp büyümesi.

Hava yollarının tıkanması: Astma, amfızem,bronş stenozu.

Halsizlik İstahsizlik Zayiflama Akciger

Akciğer Hastalıkları Belirtileri

Halsizlik, İştahsızlık ve Zayıflama

Kronik akciğer infeksiyonlarında, özellikle kronik reinfeksiyon tüberkülozunda, akciğer kanserinde, kronik obstrüktif akciğer hastalıklarının ileri dönemlerinde halsizlik, iştahsızlık, zayıflama husule gelir. Zayıflama tü­berkülozda infeksiyonun toksik ve metabolik etkisiyle, akciğer kanserinde tü­mörün sistemik ve salgısal etkisiyle, kronik obstrüktif akciğer hastalarında hi­poksemiyle ve dispepsi ile ilgilidir. Tüberküloz hastalarında iyileşme başlayın­ca hastaların iştahı artar ve kilo almağa başlarlar.

Tambur Çomağı Parmak ve hipertrofik Pulmoner Osteoartropati

Tambur çomağı şeklinde parmak uçları (clubbing) ve osteoartropati viseral bir hastalığın özellikle intratorasik bir hastalığın varlığını endike eder. Bu iki anormallik birarada bulunduğu gibi ayrı olarakta izlenebilir.

Pulmoner osteoartropati vakalarında parmak, el, ayak bileklerinde ve dizlerde, şişme ve sertlik gösteren artralji belirtileri vardır. Alt ekstremite kemiklerinde süperostal yeni kemik oluşunu gösteren Röntgen filmi pulmoner osteoartropati için örnek bir bulgudur. Tambur çomağı parmak kanser, bron-şektazi, pyojenik abse gibi kronik akciğer hastalıklarında,konjenital kalp has­talıklarında, kronik kor pulmonale, arteriyövenöz fıstüla, Hamman-Rich sendromunda görülür. Daha nadir olarak siroz, kronik ülseratif kolit, bölgesel ar­terit ve bakteriyel endokardit vakalarında izlenir. Pulmoner osteortropati vaka­larının büyük çoğunluğu maliğn akciğer tümörlerinden ileri gelir.

Akciger Hastalik Belirtiler Syanoz ve Ates

Akciğer Hastalık Belirtiler

Ateş

Beden ısısının incelenmesinin, akciğer hastalıklarının tanısı, ayırıcı tanısı, derecesi, gidişi ve tedavi etkisinin değerlendirilmesinde önemli bir yeri vardır. İki haftadan uzun süren ateşli hastalıkların önemli bir bölümü subkronik ve kronik infeksiyonlardır.

Uzun süreli ateşli hastalıklar

İnfeksiyonlar: Tüberküloz, bakteriyel endokardit, bruselloz, salmonella.
Kolagen hastalıklar: Lupus eritematosis, periarteritis nodosa, romatoid artritis, romatizma.
Neoplastik hastalıklar: Kanser, Hodgkin, sarkoma
Kan hastalıkları: Lösemi, hemolitik hastalıklar
Tekrarlayıcı ateşli hastalıklar: Malarya, febris rekürens, pyojenik infeksiyon, Hodgkin.

Syanoz

Syanoz ciddi hipoksemiyle ilgilidir. Akciğer hastalıklarının çoğunda ileri dönemlerinde syanoz görülür.

Kronik obstrüktif hastalıkları, ciddi akciğer infeksiyonları örneğin yaygın pnömoni,milyer tüberküloz, ilerlemiş tüberküloz, spontan pnömotoraks, plörezi, kanser ve diğer nedenlerle ilgili atelektazi, fıbrosis, skleroderma sya­noz oluşturan başlıca akciğer hastalıklarıdır. Kalp hastalıklarında da syanoz ö-nemli bir belirtidir. Daha nadir olarak arter-ven santiarı, karaciğer sirozu, Raynaud hastalığı ve zehirlenmelerde syanoz görülür.

Akciger Hastalik Belirtileri Gogus Agrisi

Akciğer Hastalık Belirtileri

Göğüs Ağrısı

Göğüs ağrısının başlıca nedenleri kalp hastalığı, kanser, pnömoni, tü­berküloz ve plörezidir. Bundan başka trakeobronşit, pulmoner emboli, pnömotoraks, pulmoner hipertansiyon, Tietze sendromu (kondritis) gibi hastalıklar göğüs ağrısına sebep olabilir.

Plevra ağrısı

Akciğer parenkiması ve viseral plevrada sinir uçları olmadığından has­talık parietal plevraya kadar yayılmamışsa göğüs ağrısı duyulmaz. Plevra ağrısı inspirasyonda veya öksürükle bıçak saplar gibi olabildiği gibi ancak maksimal inspirasyonda belli belirsiz veya gerginlik niteliğinde hafif olur. Plevra ağrısı ekspirasyonda veya soluk tutunca kaybolur veya azalır. Plevra ağrısının duyul­duğu interkostal bölgeye bastırıldığı zaman belirli bir ağrı duyulmaz, buna kar­şın göğüs duvarı ile ilgili ağrıda, örneğin Tietze sendromunda, o bölgeye yapı­lan baskıda şiddetli bir ağrı duyulur. Diyafrağma plevrasının santral iritasyonu omuza ve boyuna yayılan ağrıya sebep olur. Diyafrağma plevrasının perifer iritasyonu ise alt toraks, lomber ve karın bölgesinde ağrıya sebep olur.

Kardiyovasküler hastalıklarda göğüs ağrısı

Kardiyovasküler hastalıklarda göğüs ağrısının başlıca nedenleri angina pektoris, myokard infarktüsü, perikardit, valvüler kalp hastalıkları, kardiyom-yopatiler ve aort anevrizmasıdır.

Göğüs duvarı ağrısı

Başlıca nedenleri nörojen kökenli hastalıklar (interkostal ve frenik si­nirle ilgili nöropati, Pancoast tümörü, herpes zoster), kaburga kırığı, Tietze sendromu, miyaljiler (kas hastalıkları) ve posttorakotomiyle ilgilidir.

Travma veya uzun süreli ciddi öksürüklerin sebep oldukları kaburga kırıkları göğüs duvarında ağrı oluştururlar. Herpes zoster ağrısı yakıcı tiptedir, bir veya birkaç interkostal sinir yolu boyunca yayılır ve ilgili ağrı bölgesinde herpes deri lezyonları vardır.

Ekstratorasik göğüs ağrısı

Gastro intestinal, safra kesesi, pankreas, dalak hastalıkları ve subfrenik abseler göğüs duvarında ağrıya sebep olabilirler.

Hemoptizi Nedenleri Nedir Hiriltili Solunum

Akciğer Hastalıkları ve Belirtileri

Hırıltılı Solunum

Hırıltılı solunumda ıslık gibi müzikal nitelikte bir ses duyulur. Bu ses daralmış hava yollarında giren ve çıkan havanın titreşimiyle oluşur. Reverzibl hırıltılı bir solunum astma hastalığında önemli bir belirtidir. Başlıca nedenleri allerjenlerin inhalasyonu, infeksiyonlar, sigara, kirli hava ve egzersizdir. Bun­lardan başka aspirin, penisilin gibi ilaçlar ve bazı gıda maddeleri, gıda madde­leri koruyucuları ve bazı psikolojik etkenler astma hırıltılı solunumuna sebep olabilir. Üst solunum yolları infeksiyonları, sol kalp yetersizliği, yabancı ci­sim aspirasyonu ve akciğer tümörlerinde de hırıltılı solunum izlenebilir.

Hemoptizi Nedir, Hemoptizi Nedenleri

Hemoptizinin (kan tükürme) başlıca nedeni akciğer hastalıklarıdır. Pnömoni, tüberküloz, akciğer tümörleri, kronik bronşit, bronşektazi, akciğer infarktüsü, akciğer absesi, mantar hastalıkları ve kistler hemoptiziye sebep o-lan en önemli akciğer hastalıklarıdır.

Hemoptizi bazan akciğer hastalığının ilk belirtisi olarak izlenir. Kardiyovasküler hastalıklarda, örneğin konjestif kalp yetersizliği ve mitral steno-zunda hemoptizi sık izlenen bir belirtidir.

Burun kanamasında kan nazofarankse toplanarak öksürük ve kan tü­kürmesine sebep olabilir. Farenks, özofagus kanamaları veya hematemez he-moptiziyle karıştınlabilir. Klinik inceleme ile birlikte, akciğer radyografisi ve diğer yöntemlerle hemoptizi tanı ve ayırıcı tanısı değerlendirilir. Kan miktarı ve hastalık tanı ve derecesi arasında bir ilişki olmayabilir. Örneğin balgamın hafif kırmızıya boyanması gibi az miktarda kan bir bronş kanserinin veya bir bronşitin belirtisi olabilir.

Hemoptizi niteliği mevcut hastalık konusunda bilgi verebilir. Örneğin kanla boyalı müköz balgam bronşitte veya tüberküloz ve bronş kanseri gibi da­ha ciddi hastalıklarda görülebilir. Cerahatla karışık kanlı balgam pnömoni veya akciğer absesi gib hastalıklarda veya bronşektazi gibi kronik bir hastalıkta izle­nir. Balgam yalnız kanla karışık olup, mukus ve cerahatli değilse ve birkaç gün değişmeden bu şekilde devam etmişse pnömoniden çok bir akciğer infarktüsü-nü düşünmelidir. Balgam az kanlı olduğu için pembe görünümde ise ve bazan da köpüklü ise sol kalp yetersizliğine bağlı akciğer ödeminden kuşkulanılır. Hemoptizi vakalarında klinik incelemeyle yetinmemeli, akciğer radyografisi gerekirse bilgisayar aksiyal tomografi ve diğer yöntemlerle ilgili hastalığı teş­his ederek, gereken tedavi uygulanmalıdır.

Akciger Hastalik Belirtileri Dispne Nedir

Akciğer Hastalıklarının Belirtileri

Dispne Nedir

Dispne, nefes darlığı, soluksuzluk (havasızlık duygusu veya hava açlı­ğı) ve solunum güçlüğü benzer anlamda kullanılır. Akciğer parenkimasında ve solunum yollarında oluşan anormallikler dispnenin başlıca nedenleridir. Kalp hastalıklarının önemli bir belirtisi olan ortopne (alçak yatıldığında oluşan ve yüksek yatınca düzelen dispne) amfızem, kronik bronşit hastalarında ve ciddi astma nöbetlerinde de izlenir. Kalp hastalarında oluşan paroksismal nokturnal dispne geceleri uyandırıcı niteliktedir. Gece dispneleri astmada da izlenebilir.

Bazı vakalarda dispne "psikonörotik" niteliktedir. Bazı vakalarda or­ganik ve psikolojik etkenlerle birlikde bulunur. Örneğin bazı astma hastala­rında akciğer fonksiyon testleri normal olduğu halde dispne vardır.

Cheyne-Stokes solunumunda periyodik düzensiz bir dispne vardır. So­lunum giderek artarak hiperventilasyon, sonra solunum giderek azalarak hipo-ventilasyon, hatta apne oluşur. Hastalar heperventilasyon döneminde de nefes darlığından yakınırlar. Cheyne-Stokes solunumu genellikle kalp hastalığıyla il­gilidir. Kusmaul solunumunda ciddi bir hiperpne vardır, eforda oluşan bir dispneye benzer ve üremi, diabet ve ciddi şok gibi vakalarda oluşan metabolik asidozla ilgilidir.

Başlıca dispne nedenleri

Solunum sistemi hastalıkları: KOAH (astma, kronik bronşit ve amfı­zem), akciğer infeksiyonları, akciğerin yaygın parenkima hastalıkları, trombo-emboli ve obstrüktif üst solunum yolları hastalıkları.
Kardiyovasküler hastalıklar, ciddi anemi, aşırı şişmanlık, nöropsişik düzensizlikler.

Kronik akciğer ve kalp hastalarında dispne derecesi prognoz bakımın­dan aydınlatıcı olur. Bu konuda pratik ve yararlı bir değerlendirme:

Dispne dereceleri:

1. derece dispne Hasta düz bir yerde aynı beden yapısı ve yaştaki kişiler gibi yürür. Ancak yokuş veya merdiven çıkışında dispne vardır.
2. derece dispne Hasta düz bir yerde kendine uygun bir yavaşlıkla 1,5 km dispne olmadan yürür. Ancak normal hızda dispne oluşur.
3. derece dispne Düz bir yerde 100 m kadar veya birkaç dakika yürü­mekle dispne.
4. derece dispne Az bir çaba ile örneğin giyinme veya konuşmakla dispne.Özellikle akciğer kanseri cerrahi girişimi için sık olarak başvurulan Fi­zik Yetenek değerlendirilmesi (Karnofsky ölçüsü) ile dispne dereceleri ara­sında yakın bir ilişki vardır

Akciger Hastaliklari Belirtileri Oksuruk Balgam

Akciğer Hastalıkları Belirtileri

Öksürük ve Balgam

Öksürük mukus ve yabancı maddelerin bronşlardan çıkarılması için bir savunmadır. Solunum sisteminin en önemli bir belirtisidir. Öksürüğün baş­lıca nedenleri üst solunum yolları infeksiyonları, bronşit, astım, pnömoni, tü­berküloz, kötü çevre koşulları (özellikle sigara) ve akciğer kanseridir. Boğazı temizlemek için genizden gelen kaba, kuru ve tekrarlayıcı bir öksürük çok kez üst solunum yolları hastalıklarıyla ilgilidir. Küçük bronşlardan ve akciğer pa­rankimasından oluşan bir öksürüğü hasta derinden gelen kolay balgam söktüren nitelikte tanımlar. Solunum sistemi virüs infeksiyonlarında çok kez kuru bir öksürük vardır. Sekonder bir bakteri infeksiyonunda çıkarılan balgam koyu renkli ve pürülan (sarı ve yeşilimtrak) dır.

Kronik bronşit ve bronşektazi hastalarının öksürük ve balgamları sa­bah kalkınca artar. Hırıltılı bir solunumla birlikte bulunan öksürük genellikle astmada izlenir.

Astma ve kalp yetersizliğinde öksürük hastayı gece uyandırır. Bronş kalıbı gibi ince uzun, kıvrık balgam bronşit ve astmada görülür. Kronik bronşit ve bronşektazide öksürükle kanlı balgam gelebilir. Pnömonide öksürükle ya­pışkan ve paslı bir balgam gelir. Pis veya lağım gibi kokan, bol ve kolay çıka­rılan balgam spiroket ve anaerop akciğer absesinde izlenir.

Öksürük sigara içenlerde çok kez sinsi bir şekilde geliştiğinden baş­langıçta benimsenmez. Bu hastalarda (yani sigara içenlerde) bronşit ve amfi-zem oluşarak giderek artan kronik bir öksürük gelişir. Bronş kanserlerinde gi­derek artan, tedaviye inatçı bir öksürük vardır. Kanlı balgam akciğer kanserinde sık izlenen bir bulgudur.

İyi bir anamnez ve muayene çok kez öksürük nedenini aydınlatabilir. Eğer bu incelemeyle tanı sağlanamamışsa akciğer radyografisi alınmalıdır. Bundan başka kan sayımı, sedimantasyon ve diğer laboratuvar bulguları öksü­rük etyolojisinde yararlı olur. Örneğin kanda eozinofil artması allerjik bir hastalıkla, lökosit artması infeksiyonla ilgili olabilir.

Akciger Rontgeni Akciger Rontgen Cektirilmesi

Akciğer Röntgeni Hangi Durumlarda Çektirilmelidir?

1- 10 günden fazla süren ve antibiyotik tedavisine ce­vap vermeyen öksürük,
2- Koyu, yapışkan, sarı-yeşil renkte veya fena kokulu balgam,
3- Öksürükle kan veya kanlı balgam gelmesi,
4- Nefes alırken veya verirken hırıltı olması,
5- Nefes darlığı,
6- Her türlü göğüs ve sırt ağrısı, özellikle batar tarzda ağrı,
7- Sebebi belirlenemeyen yüksek ateş,
8- Solunum yollarına yabancı cisim kaçması,
9- Göğüse olan darbelerde,
10- Sebepsiz iştahsızlık, halsizlik, kilo kaybı, geçe ter­lemesi gibi durumlarda bir akciğer röntgeni çektirilmesi gerekir.

Sigara tiryakilerinin hiç bir yakınmaları olmasa da yıl­da bir defa akciğer röntgeni aldırmalarında, akciğer kan­serinin erken teşhisi açısından büyük yarar vardır.
Akciğer röntgenleri normal bulunmuş bile olsa, atılma­malı, saklanmalıdır. Sonraki yıllarda ortaya çıkabilecek hastalıkların değerlendirilmesinde, kıyaslama imkanı sağlaması açısından çok değerli oldukları unutulmamalı­dır.

Akciğer Ödemi Had Tedavisi

Had akciğer ödemi

Akciğerlerde Ödem, akciğer peteklerini dolduran kan plazması neden olur. Olay, kalbin sol ka­rıncığının had zaafından kaynaklanır.

Kişi, genellikle bir kalp hastası veya müz­min yüksek tansiyon kurbanıdır. Olay, göğüs kafesini adeta kıskaca alan amansız bir sancıyla başlar. Hasta öksürerek ve adeta boğu­larak balgam çıkartır.

Acele çağıracağınız doktor, tedaviye da­mar içine girerek başlar. Bu müdahale, bo­ğulma halini ve sol karıncıktaki kalp yeter­sizliğini önleyemezse, hastayı acil servise kal­dırmak gerekir.

Akciğer Tıkanması Hastalıkları

Akciğer tıkanması - Akciğer Hastalıkları

Akciğer tıkanması, akciğerdeki atarda­marlarda bir pıhtıcık nedeniyle dolaşımın dur­ması demektir Genellikle bu pıh­tıcık, toplardamarın bacak kısmındaki ilti­haplanmanın (flibit) akciğere yürümesinden kaynaklanır.

Bu tıkanma, çok ciddi sonuç verebilir ve kalp durmasına yol açabilir Da­ha hafif hallerde, hasta göğüs kafesinde şid­detli bir ağrı hisseder. Bağrına hançer saplanıyormuş gibi olur. Ayrıca solunum zorluğu meydana gelir. Teşhis, tahliller ve röntgen filmleriyle doğrulanmalıdır. Ancak önemli bir kavram unutulmamalıdır: Önceden bir flibitin varlığı. Tıkanmanın kökeni olan flibit, çe­şitli koşullarda ortaya çıkar: Uzun süre ya­tar vaziyette kalmak (cerrahi bir müdahale­den sonra, özellikle yaşlılarda), toplardamar­larda kan dolaşımının aksaması, ciddi kalp hastalıkları. Akciğer tıkanmasının teşhisinden çok, bundan da önemlisi, böyle bir hastalı­ğın önlenmesinin çeşitli yönleridir.

Akciğer Tıkanıklığı Tedavisi ve Yapılması gereken

Akciğer Hastalığı, Uzun bir süre yatağa bağlanan kişide, bacakta baldır kısmı ısınırsa, birden ağ­rırsa, flibitten şüphelenmek gerekir. Olay doğrulanırsa, akciğer tıkanmasını önle­mek için derhal pıhtılaşmayı önleyici te­daviye girişilmelidir. Hasta evinde yatı­yorsa, baldırında ağrı ortaya çıktığında, doktoruna hemen haber verilmelidir. Aynı şekilde, ayak bileğinin şişmesi, göğüs kafesinde ağrılar ve solunum güçlüğü de, doktora duyurulmalıdır.

Flibitin ortaya çıkmasını önlemek için pek çok hasta ve yatalak, kan pıhtılaşmasını önleyen ilaçlarla tedavi edilir. Bacakların hareket etmesi sağlanır.

Aids Hastaligi İndex

Aids Nedir, Aids Hastalığı Hakkında Bilgiler

Aids Hastalığı Belirtileri, Aids Hastaları

Aids Hastalığı Nasıl Bulaşır?

Aids Hastalığı Epidemiyoloji Bilgileri

Aids Klinik Belirtiler ve Enfeksiyonlar

Aids Kanserler; Lenfoma, Kaposi Sarkomu

Aids Virüsü; Lav/Htlv-III

Aids Teşhis, Tedavi ve Aids Korunma Yolları

Aids Korunma Yöntemleri, Korunma Yolları

Aids Hastalığı Hakkında Sık Sorulan Sorular

Hiv Enfeksiyonu; Kaposi Sarkomu, Lenfomalar

Aids Hastalığının Etkeni

Aids; Tükürük, İdrar, Ter İlişkisi

Aids Testleri

Aids Hastalığı Belirtileri

Aidste Kuluçka Dönemi

Aids Tablosu

Aids Cinsel Bir Hastalık Mıdır?

İşyerinde Aids Tehlikesi

Sosyal Yaşamda Aids Tehlikesi

Aşk ve Cinsel Hayatta Aids

Gebelikten Okul Çağına Kadar Aids

Doktorda, Sağlık Kuruluşlarında Aids

Vücut Bakımı ve Kozmetikte Aids

Uyuşturucu Bağımlıları ve Aids

Aids Virüsü Bulaştığında Yapılacaklar

Aids Taşıyıcı ve Hastalarıyla Evde Yaşam

Aids'e Karşı Duyulan Gereksiz Korkular

HIV'e Karşı Dezenfeksiyon Yolları

Hiv’e Karsi Dezenfeksiyon Yollari

HIV'e Karşı Dezenfeksiyon Yolları

Çağın bu en tehlikeli bulaşıcı etkeni aslında oldukça dayanıksız bir virüstür. Enfekte vücut sıvılarından eşyayı temizlemek için yalnızca yıkamak bile oldukça yeterli bir yol. Sabun da virüsün eşyaya tutunmasını büyük ölçüde en­gelleyen bir madde Güvencede olmak, sağ­lıklı kalabilmek için gereken temizlik kuralların­dan bu bölümde sözedeceğiz.

Virüsün vücut dışında bir laboratuar-da gün boyunca yaşatılabildiği doğru mu?

Evet. Paris Üniversitesi'ndeki Pasteur Labora­tuarında bilim adamları virüs için ideal olan steril şartları deney tüpünde sağlayarak bunu gerçekleştirmişlerdir. Bu deney günlük hayatta steril şartların var olması sözkonusu olamaya­cağından geçerli kabul edilemez. AİDS'in dün­yaya yayılışı ve bulaşma tehlikesi açısından bu deneyin açıklayıcı bir özelliği yoktur.

AİDS mikrobuna etkili dezenfeksiyon maddeleri nelerdir?

Temelde klor ve alkol içeren bütün dezenfek­siyon maddeleri Özel olarak: Hipoklorit çözeltileri: Çamaşır suları, klor içe­ren ev temizlik maddeleri, formaldehit, propil-ve izopropil alkol, etilalkol AİDS virüsüne karşı düşük konsantrasyonlarda bile etkilidir. Hidro­jen peroksit ve lizol de aynı etkiye sahiptir. Eczanelerden bu maddeleri kapsayan ürünle­rin adları öğrenilebilir. Diğer pek çok kimyasal dezenfeksiyon maddelerinin de AİDS virüsüne karşı etkili olduğu söylenebilir.

AİDS virüsü hangi ısılarda zarar gör­meden yaşayabilir?

Pek çok kapsamlı araştırma AİDS virüsünün 56 derecenin üzerinde hemen öldüğünü gös­termiştir. Hücreden zengin bir materyal değil­se iki dakika içinde, hücreden zengin bir ma­teryal ise 10 ila 30 dakikalık süre sonunda is­tenilen sonuca ulaşılır.

Hangi dezenfeksiyon maddeleri etki­sizdir?

Genelde kullanılan deyimiyle deterjanlar. Etki­siz olduğundan kuşku duyduğunuz dezenfek­tan maddeler için eczacınıza danışınız.

AİDS virüsleri UV (ultra viole) ışınla­ması ile öldürülebilir mi?

Yapılan bir araştırmada AİDS virüsünün öldürülebilmesi için kullanılması gereken UV dozu­nun normal kullanımdaki dozdan çok daha fazla olması gerektiğini göstermiştir. Araştır­malar sona erdirilmemiştir. Yine de alışılmış dozda bir UV ışınlamasının araç ve gereçleri sterilize ve dezenfekte etmeye yetmeyeceği düşünülmelidir.

Aids’e Karsi Gereksiz Korkular

AİDS'e Karşı Duyulan Gereksiz Korkular

AİDS danışma merkezleri bu kişileri iyi tanır. Yaptırdıkları on antikor testi negatif sonuç ver­mesine karşın, hala enfeksiyon kaptıkları kor­kusu içinde ve panik halindedirler. Riskli bir durum yaşamışlarsa, veya kan nakli yaptırmışlarsa antikor oluşması uzun sürebileceğin­den endişe içinde olmaları, test sonucunu tat­minkar bulmamaları doğaldır. Test yaptırmaya kısa aralıklarla devam etme çözümsüzlüğü içi­ne itilirler. AİDS'e yakalanma korkusunu içle­rinden söküp atmaları kolay değildir.

Kısa bir süreden bu yana kilo kaybı ve îşyerimde yorgunluktan şikayetçi­yim. Bunlar AİDS hastalığına yaka­lanmış olduğumun işaretleri midir?

Hayır. AlDS'li olduğunuzun kesin tanısı virü­sün kanınızda belirlenmesi iledir. AİDS virüsü­nü taşımanız da AİDS hastalığına yakalana­cağınız anlamına gelmez. Bu tür şikayetlerini­zin pek çok başka nedeni de olabilir. Ama bu nedenler aydınlatılmalıdır.

Enfeksiyon riski taşıyan bir durum yaşamadığım halde AİDS virüsünü almış olabileceğim endişesinden kendimi kurtaramıyorum. Ne yapmalıyım?

Bu sizin uzun süreden buyana bilinçaltınızda yaşamınıza dair endişelerinizin, suçluluk duy­gularınızın olduğunu gösterir. Bu suçluluk duyguları ve korkularınız şimdi AİDS'le kendini ortaya koymaktadır. Tıbbi olarak da antikor testiniz negatif sonuç verip enfekte olmadığı­nız belirlendiğinde yatışıp, bir süre sonra kor­kularınız yeniden depreşiyorsa, köklerini geç­miş yaşamınızdan alan bu durumunuzun psi­koterapi ile ele alınması gerekir. Sizi bu korku­lu hale iten nedenin belirlenerek tedavisinin yapılması Almanya'da sigorta şirketlerinin kar­şıladığı bir tedavi biçimidir. Bu tür psikiyatrik tedavilerin yürütülebileceği merkezleri aile doktorunuzdan, tabip odalarından, AIDS-yardım ve danışma merkezlerinden öğrenebi­lirsiniz.

Aids Tasiyicilari ve Aids Hastalari ile Yasam

AİDS Taşıyıcıları ve AİDS Hastaları ile Evde Yaşam

Aids Korunma Yolları

Antikor testi pozitif çıktığında hastanın ailesi ve çevresinin duyduğu endişe, tıpkı hastanın duyduğu endişe kadar büyüktür. Enfeksiyonu taşıyan kişinin soyutlanmaması gerekmekte­dir. Korku ve endişelerine karşın yakınları ve eşi onunla yaşamaya devam etmek durumun­dadır. Bu korku ve endişelerinin temelinde mikrobun kendilerine bulaşması tehlikesi var-dır. Çaresizliğin, ölümü düşünmenin yarattığı bu korkuyu tamamen ortadan kaldırmak müm­kün değil. Bu bölümde AİDS taşıyıcısı veya hastalarıyla birlikte yaşamanın tehlikeleri ne­lerdir, bu hastalığın şanssızlığını hafifletmenin yolları nelerdir, bunlardan söz edeceğiz.

AİDS tablosu bütün belirtileriyle or­taya çıkmış durumda. Yaşamak için ne kadar süre kalmış demektir?

Kalan süreyi şu kadar ay veya şu kadar yıl şeklinde tanımlamak güçtür. Her AİDS hastası kendine özgü bir süreç yaşayacaktır. Kişinin AİDS tablosu içinde ne kadar süre yaşayaca­ğı, hangi hastalıkların baş göstereceğine, dok­torların enfeksiyonlarla ne ölçüde baş edebileceklerine bağlıdır. AİDS'le ilgilenen doktorlar hastaların kendilerine oldukça geç başvur­duklarından, böylelikle enfeksiyonla mücade­lede şanslarını oldukça azalttıklarından yakın­maktadırlar. Tıbbın bütün olanaklarının sefer­ber edilmesine karşın pek çok hasta hastalı­ğın ortaya çıkışından üç ila beş yıl sonra pek çok enfeksiyondan biri nedeniyle kaybedil­mektedir.

AİDS taşıyıcısı veya hastası ile aynı evde yaşamak tehlikeli midir?

Hayır. Evdeki temaslar, örneğin ortak yemek takımı, banyo ve tuvalet kullanımı bulaştırıcılık tehlikesi taşımaz. Bu bilimsel olarak da ABD'nde virüs taşıyıcısı birer kişi bulunan 30 ailede uzun süren gözlemler sonucu belirlen­miştir. Diş fırçası, traş takımı, manikür aletleri ortak kullanılmamalıdır. Manikür aletleri gibi aletlerin ortak kullanımı gerekiyorsa mikrop­suz hale getirilmeleri gerekir, ki bu da klor içeren dezenfeksiyon maddeleri ya da alkol ile mümkün olabilir. (Eczacınıza danışınız)

Kendim için değil, ama çocuklarım için endişe duyuyorum. AİDS'ti kişi evimize
ziyarete geliyorsa veya onunla aynı evde yaşıyorsak çocuk­larım tehlikede mi?

Hayır. Bulaşma yollarını göz önüne getiriniz. Sperm sıvısı veya kan, sizin kanınıza bulaş­madıkça enfeksiyon tehlikesinden söz edile­mez. Gündelik yaşamda çocuklar için bir tehli­ke söz konusu değildir. Onunla öpüşmek veya bardağından su içmek tehlikeli kabul edilmez.

AİDS taşıyıcısı veya hastalarının ge­ce terlemelerinde bulaşma söz konusu olabilir mi?

Hayır. Terde bugüne kadar AİDS virüsüne rastlanmamıştır. Dünyada bugüne kadar bu yolla bulaşma bildirilememiştir.

AİDS hastalarının idrar ve dışkıları dezenfekte edilmeli midir?

Hayır. Bu vücut salgıları tehlikeli değildir. Bu salgıların dezenfekte edilmeden tuvaletten ka­nalizasyona sevkedilmeleri uygundur.

Gökkuşağı renklerini taşıyan amble­min AİDS'le ilgisi nedir?

Bu renkleri taşıyan amblem AİDS'e yakalanan kişilerin arasındaki dayanışmayı simgeler. El­bette kişinin bulaştırma riski taşıdığını da sim­gelemektedir aynı zamanda.

AİDS taşıyıcısına ait çamaşırlar de­zenfekte edilmeli midir?

AİDS virüsü 56 derecede ölmektedir. 95 dere­cede yıkanan çamaşırlar AİDS virüsünden do­ğal olarak arınmaktadırlar. Bulaşmanın enfek­siyon etkeninin doğrudan kana karışması ile mümkün olduğunu bilmekteyiz. Bu nedenle AİDS taşıyıcısı ya da hastasına ait çamaşırla­rın ilk bakışta bulaştırma riski taşıdığından söz edilemez. Yinede düşük derecede yıkanacak çamaşırların akşamdan dezenfekte edici bir solüsyon ya da çamaşır suyu içinde bekletil­meleri uygun olacaktır. Bu maddeler eczane­lerden temin edilebilir.

Birlikte yaşadığım AİDS hastasında deri tümörleri var. Mikrop bana bula­şır mı?

Hayır. Deri tümörü olmasına karşın dokunabi­lir, sarılabilir ve ona bakmaya devam edebilir­siniz. Derideki kanserleşmiş mavi mor düğüm­cükler bulaştırıcı değildir. Hasta kişinin kanı si­zin kanınıza karışmadıkça onunla deri teması tehlikeli değildir.