Abdestbozanotu (pimpinella saxisfrage) : Gülgillerden; siyah ve yeşil boya çıkartılan bir bitkidir. Rutubetli yerlerde yetişir. Boyu 70 santimetre kadardır. Kökü akıcıdır.
Faydası : Mideyi kuvvetlendirir. Göğüs ağrılarını dindirir. Ateşi düşürür. Boğmaca, öksürük ve baş ağrılarını keser. Vücuda dinçlik verir. Balgam ve ter söker. Burun kanamalarını keser. Bademcik şişlerini indirir. Mide yanması ve bağırsak gazlarını giderir. Çıbanın olgunlaşmasına yardım eder
Acıağaç (kuvasya ağacı) : Sedefotugillerden; 2-3 metre boyunda küçük bir bitkidir. İnce kabuklarının üzerinde sarı benekler vardır. Çiçekleri kırmızıdır. Sıcak ülkelerde yetişir. Bu ülkelerde acı ağaç kabuklarından yapılan kaplardan su içenlerin kuvvetleneceğine inanılır. Hekimlikte; kökü, kabuğu ve odunu kullanılır. Etkili maddesi 'Quassine'dir. Çok acıdır.
Faydası : İştah açar, hazmı kolaylaştırır. Ateşi düşürür. Tükürük ifrazatını arttırır. Mide, bağırsak, karaciğer ve böbreklerin çalışmasını düzenler. Böbrek sancılarını keser, taşların düşürülmesine yardımcı olur. Bağırsak kurtlarını döker. Kanamaları durdurur. Haşarat kaçırıcı olarak da kullanılır. Fazla kullanılacak olursa; baş dönmesi, mide bulantısı ve kusma yapar
Acıbakla (termiye) : Baklagillerden; otsu bir bitkidir. Acı taneleri kullanılır.
Faydası : Besleyicidir. İdrar söktürür ve idrar yollarını temizler. Böbrek iltihabını giderir. Böbrek taş ve kumlarının düşürülmesine yardımcı olur. Baş ağrılarını dindidir. Romatizma, lumbago ve siyatik ağrılarını keser. Albümin miktarını düşürür. Vücutta biriken tuzu atar
Acıçiğdem (güzçiğdemi) : Zambakgillerden; sonbahar aylarında çiçek açan, mor renkli, zehirli bir bitkidir. Rutubetli yerlerde yetişir. Hekimlikte haricen kullanılır.
Faydası : Romatizma ve nikris tedavisinde kullanılır. Ancak zehirli olduğundan dikkatli olmak gerekir
Adaçayı (salvia officinalis) : Ballıbabagillerden; özellikle Akdeniz bölgesinde yetişen ıtırlı bir bitkidir. Menekşeye benzeyen çiçekleri haziran, temmuz aylarında açar. Yaprakları uzun, kenarları tırtıllı, beyazımsı yeşil renktedir. Hafif kafuru kokusu vardır. Çiçek açtığı zaman toplanıp, kurutulur.
Faydası : Mide va bağırsak gazlarını giderir. Mide bulantısını keser. Hazım sisteminin düzenli çalışmasını sağlar. Boğaz, bademcik ve dişeti iltihaplarını giderir. Göğsü yumuşatır. Astımdaki sıkıntıları geçirir. İdrar ve ter söktürür. Banyo suyuna katılıp yıkanılırsa; zindelik verir. Günde, 3 kahve fincanından fazla içilmemelidir
Adamotu (köpekotu) : Patlıcangillerden; geniş yapraklı, fena kokulu bir bitkidir. Kökü, insan şeklini andırır. Bilhassa Antalya çevresinde yetişir. İçeriğinde 'Hyoscyamine', 'Hyoseine' ve 'Atropine' vardır.
Faydası : Şehvet artırıcıdır
Adasoğanı (scille) : Zambakgillerden, bir çeşit bitkidir. Yaprakları uzun şerit şeklindedir. Çiçekleri; yeşil ve beyaz damarlıdır. 2 kilogram kadar olan soğan kısmı, yapraklarının altındadır. Acı ve zehirlidir. 7,5 gram adasoğanı öldürebilir. İçeriğinde 'Scillarena glikozidi' vardır. Tazeyken kullanılmaz. Aksi halde zehirlenme ve kusmalara yol açar. Soğanın etli olan orta kısmı dilimlenerek kurutulur. Sonra dövülüp toz haline getirilir. Ev ilaçlarında çok dikkatli kullanılması gerekir.
Faydası : İdrar söktürür. Kalp hastalarında vücuda biriken suyu boşaltır. Azotemi'yi azaltır. Böbrek hastalarının kullanmaması gerekir. Uzun süre kullanılacak olursa 'Albüminüri' yapar
Ağaçkavunu (utruç) : Turunçgillerden; yaprakları mavimsi pembe bir ağaçtır. Meyvesi; buruşuk kabuklu iri limona benzer.
Faydası : Ferahlatıcı, serinletici ve kabızlık gidericidir
Ahlat (yaban armudu) : Gülgillerden; kendi kendine yetişen ve üzerine armut aşılanan bir ağaçtır. Yemişi iyice olgunlaştıktan sonra yenir.
Faydası : Meyveleri, ishal keser. Zehirli hayvan sokmalarında da filizleri dövülüp, konur.
Ahududu (ağaççileği) : Gülgillerden; böğürtlen gibi çalı halinde, dikenli bir bitkidir. Kümeler halindedir. Kendiliğinden yetişir. Meyvesi duta benzer. Sarımtırak kırmızı portakal renginde, sulu ve güzel kokuludur. Meyvesi toplanıp, kurutulur. Reçel, şurup ve likör yapılır. Meyve olarak da yenir.
Faydası : Kanı temizler, vücutta biriken zehirli maddelerin atılmasını sağlar. Terletir ve idrar söktürür. Kabızlığı giderir. Vücuda dinçlik verir. Romatizma, mafsal kireçlenmesi, nikris, boğaz, bademcik ve göz iltihaplarında kullanılır. Kansızlık ve veremde çok iyi bir gıdadır. Ateş'i düşürür. Üre ve şeker hastalarına da faydalıdır. Mide ülseri olanların kullanmamaları gerekir
Akasya (salkımağacı) : Baklagillerden; bir çeşit süs ve gölge ağacıdır. Salkım çiçekli ve küçük yapraklıdır. Çiçekleri güzel kokar. Çiçekleri kullanılır.
Faydası : Nefes darlığını giderir. Astımın şikayetlerini giderir
Akdiken (geyikdikeni) : Cehrigiller familyasından; 3-5 metre boyunda bir bitkidir. Meyveleri; siyah ve etkilidir. Hekimlikte; meyvelerinden yapılan şurup 'Sirop de Nerprun' kullanılır. Ev ilaçlarında; kök ve kabuklarından yararlanılır.
Faydası : 20 tane meyve yenecek olursa, şiddetli müshil tesiri gösterir ve kabızlığı giderir. Kaşıntıları da keser. Ancak, belirtilen miktardan fazla kullanılmamalıdır. Aksi halde, şiddetli karın ağrılarına sebep olur
Akhuşağacı (kayınağacı) : Kayıngillerden; nemli topraklarda yetişen bir ağaçtır. Meyveleri küçüktür. Yaprakları ilkbahar aylarında toplanıp kurutulur.
Faydası : İdrar söktürür. Vücutta biriken suyu boşaltır. Böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar. Şişmanlamayı önler. Romatizma ağrılarını dinlendirir. Ayak kokularını keser. Saçları gürleştirir, kepekleri yok eder. Cilt hastalıklarını tedavi eder. Kalp kifayetsizliğinin sebep olduğu idrar tutukluğunu giderir. Vücutta biriken tuzu atar. Üremi ve albüminde faydalıdır
Alıç (ekşimuşmula) : Gülgillerden; kırlarda yabani olarak yetişen bir ağaçtır. Meyveleri; küçük muşmulaya benzer, kırmızı renklidir. Tadı mayhoştur. Hekimlikte meyvesi kullanılır.
Faydası : Asabi çarpıntıları giderir. Sinir bozukluğunu geçirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Aritmide kullanılır. Uykusuzluğu giderir. Kalbi kuvvetlendirir. Damar sertliği ve göğüs nezlesinde faydalıdır
Altınbaşakotu (solidago officinalis) : İdrar tutukluğu, albümin, nefrit, üremi ve sistit tedavisinde kullanılan bir çeşit bitkidir.
Faydası : Asabi çarpıntıları giderir. Sinir bozukluğunu geçirir. Yüksek tansiyonu düşürür. Aritmide kullanılır. Uykusuzluğu giderir. Kalbi kuvvetlendirir. Damar sertliği ve göğüs nezlesinde faydalıdır
Altınkökü (ipeka) : Güney Amerika'da yetişen bir bitkidir.
Faydası : Az miktarda kullanıldığı takdirde tatlandırıcıdır. Yüksek dozlarda kullanılırsa kusturur, ishal yapar. Müzmin bronşitte ifrazatı artırır
Amberkabuğu (croton elutheria) : Antil adalarında yetişen 'liquidamber/sığla ağacı' denilen ağacın kabuğudur. Kabukların dışı kahverengiye yakın gri; içi ise sarıdır. Yandığı zaman hoş bir koku verir.
Faydası : Dizanteri ve ishali keser. Hazım bozukluklarını giderir. Kansızlıkta faydalıdır. Anne sütünü artırır
Amberbaris (kadıntuzluğu) : Yabani, çalı şeklinde, sarı çiçekli bir ağaçtır. Kökü acıdır. Yaprakları ve yemişi tatlıdır. Seyrek ormanlarda bulunur. Boyu 2-3 metre arasındadır. Meyvelerinde bol miktarda C vitamini vardır. Meyveleri, kabukları ve kökü kullanılır.
Faydası : Karaciğer ve safra kesesi hastalıklarını iyileştirir. Ateşi düşürür. Hazım bozukluklarını giderir. Bağırsak iltihaplarını tedavi eder. Öksürüğü keser. Mideyi kuvvetlendirir. İştah açar. Ağız yaralarını iyileştirir. Kan dolaşımını düzenler. Yüksek tansiyonu düşürür. Siyatik, romatizma ve eklem ağrılarını giderir
Anason (anis) : Vatanı Asya'dır. Maydanozgillerden; yarım metre kadar yükseklikte bir bitkidir. Yaprakları yuvarlak ve böbrek şeklindedir. Çiçekleri beyazdır; meyveleri küçüktür. Meyvelerinde 'Anethol' vardır. Kokucu ve yakıcı lezzettedir. Temmuz ve ağustos aylarında toplanır.
Faydası : Hazmı kolaylaştırır. İştahsızlığı ve yemeklere karşı duyulan tiksintiyi giderir. Mide ve bağırsak gazlarını söktürür. İdrarı artırır. Kusmaları ve ishali keser. Aybaşı kanamalarının düzenli olmasını sağlar. Ancak, aybaşı kanamaları ve hamilelik döneminde kullanılmaz. Anne sütünü artırır. Sinirleri yatıştırır. Migren ağrılarını keser. Beyin yorgunluğunu giderir. Uyku verir. Kalbi kuvvetlendirir. Kan dolaşımının düzenli olmasını sağlar. Cinsel arzuları kamçılar. Astım, nefes darlığı ve bronşitte görülen şikayetleri giderir. Öksürüğü keser. Yaşlılarda meme sarkmasını önler. Fazla miktarda kullanıldığı zaman uyuşukluk verir
Andızotu (atgözü) : Bileşikgillerden; nemli yerlerde yetişen, 1 metre kadar sapı olan, bir çeşit ottur. Yaprakları büyük, yumuşak ve yuvarlaktır. Çiçekleri sarı renkte olup, acı ve kokuludur. Kökü kalındır. Meyveleri küçük fıstık kozalağına benzer.
Faydası : Mideyi kuvvetlendirir. Balgam söker. Mikropları öldürür. Vücutta biriken tuzu atar. Üremi, nefrit, sistit, idrar yolları hastalıkarında faydalıdır. Nefes darlığını giderir. Karaciğer hastalıklarını tedavi eder. Kaşıntıları keser. Fazla kullanıldığı zaman mide bulantısı yapar
Antep fıstığı (şam fıstığı) : Antepfıstığıgiller familyasındandır; Gaziantep havalisinde yetiştirilen, 5-10 metre yüksekliğinde bir ağaç ve bunun meyvesidir. İçeriğinde sabit yağ, sakkaroz ve proteinli maddeler vardır.
Faydası : Vücudun gelişmesini sağlar. Bedeni ve zihni gücü arttırır. Cinsel istekleri kamçılar. Böbrek ve safra kesesi ağrılarını hafifletir. Göğsü yumuşatır, öksürük söktürür
Ararot (maranta nişastası) : Sıcak iklimlerde yetişen 'Maranta' adlı kamıştan veya ona benzer başka bitkilerin köklerinden çıkarılan beyaz bir tozdur. Nişastadan daha incedir. Kokusu ve tadı yoktur.
Faydası : Çocuk maması yapmakta kullanılır. Süt çocuklarına ve nekahat dönemi hastalarına verilir. Hastalıklardan sonra görülen halsizlikleri giderir
Ardıç (ephel) : Kozalaklılardan 2-5 metre boyunda bir ağaçtır. Yaprakları ince, uzun, sivri ve güzel kokuludur. Meyveleri; siyah, parlak kozalak şeklindedir. Bunlara ardıç tohumu da denilir. Kasım ve aralık aylarında toplanıp kurutulur. Bir çok türü vardır.
Faydası : Kandaki şeker miktarını düşürür. Pankreasın normal çalışmasını sağlar. Nekahat devresinin çabuk atlatılmasında yardımcı olur. Vücuda dinçlik verir. Böbrekleri, mesaneyi ve idrar yollarını temizler. Ter ve idrar söktürür. Vücutta biriken suyu boşaltır. Soğuk algınlığı, romatizma, damar sertliği ve nikriste de faydalıdır. Kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. Aybaşı ağrılarını dindirir. Böbreklerinde iltihap olanlar kullanamaz. Tavsiye edilen miktarı da aşmamalıdır
Ardıçkatranı ağacı (katran ardıcı) : 1 metre kadar yükseklikte; yuvarlak kırmızı meyveleri olan bir ağaçtır. Meyveleri ardıç meyvelerinden daha büyüktür. Odunun kapalı ocaklarda yakılmasından (Kuru distilasyon) ardıçkatranı denilen bir madde çıkarılır.
Faydası : Kadyağı; ergenlik, egzama, saçkıran, kellik, uyuz ve sedef hastalığında kullanılır
Armut (pirus communis) : Gülgillerden; çiçekleri beyaz bir ağacın meyvesidir. Armut; suluca yumuşak tatlı ve küçük çekirdeklidir. Rengi sarı ile yeşil arasında değişir. Ankara, Mustabey, Çengel, Kumla, Bey olmak üzere birçok çeşidi vardır.
Faydası : Böbreklerin düzenli çalışmasını sağlar. İdrarı bollaştırır. Böbrek kum ve taşlarının dökülmesine yardım eder. Yüksek tansiyonu düşürür. Kanı temizler bütün salgı bezlerinin normal çalışmasını sağlar. Kansızlığı giderir, kabızlığı önler. Sinirleri yatıştırır. Zihni yorgunluğu giderir. Susuzluğu keser. Tükürük ifrazatını artırır. Hamilelerin kusmalarını azaltır. Hazımsızlığı giderir. Mafsal kireçlenmesi, nikris ve romatizmada faydalıdır. Şeker hastaları da yiyebilir. Midesi zayıf olanların kompostosunu içmeleri tavsiye edilir. Yemeklerden önce yenecek olursa daha faydalı olur.
Arpa (hordeum vulgare) : Buğdaygillerden; taneleri ekmek ve bira yapmakta kullanılan bir bitkidir. Hayvan yemi olarak da verilir. Nişastası boldur. Kavrulup kahveye de karıştırılır.
Faydası : İdrar söktürür. Mesane ve idrar yollarındaki iltihapları temizler. Böbrek ve kum taşlarının dökülmesine yardım eder. Prostat büyümesini önler. Asabi kusmaları durdurur. Boğaz ve yarımbaş ağrılarını dindirir. Dil iltihaplarını giderir. Temriye ve mayasılda haricen kullanılır
Aslanağzı (kurtağzı) : Aslanağzıgiller familyasından; türlü renkte, güzel bir bitkidir. Kokusuzdur. Daha ziyade süs bitkisi olarak kullanılır.
Faydası : Balgam söktürür. Bronşit'te rahatlık verir
Aslanyağı (leontopidium alpinium) : Bileşikgiller familyasından; Alp dağlarının yüksek tepelerindeki kireçli topraklarda yetişen bir bitkidir. Çiçekleri yıldız şeklindedir. Ağustos ayında toplanıp kurutulur.
Faydası : Çocuklarda görülen ishalleri keser
Aslandişi (karahindiba) : Bileşikgiller familyasından; yol kenarında, çayır ve hendeklerde yetişen bir çeşit bitkidir. Yaprakları rozet şeklindedir. Çiçekleri sarıdır. Taze yaprakları salata olarak da yenilebilir. Kökünde; Torexacin, levulin, inulin ve şeker vardır. Yaprakları ilkbahar; kökleri ise, sonbahar aylarında toplanıp, kurutulur.
Faydası : İdrar söktürür. Mesane ve kalınbağırsak iltihaplarını giderir. Göğsü yumuşatır, öksürüğü keser. Balgamlı ishalleri keser. Karaciğer şişkinliğini indirir. Böbrek ve safra taşlarını düşürür. Sarılıkta faydalıdır. Anne sütünü artırır. Taze sürgünleri kırıldığı zaman akan sütü de dişleri temizler. Öğütülen kökü, kahveye katılır
Aslankuyruğu (yerpırasası) : Ballıbabagillerden; bir çeşit bitkidir.
Faydası : Ateşi düşürür ve terletir. Vücuda rahatlık verir
Aslanpençesi (alchemila vulgaris) : Gülgillerden; çayırlarda, ormanlarda yetişen ve türlü çeşitleri olan bir yabani bitkidir. 5-7 parçalı olan yaprakları büyüktür. Kökü geniştir. Çiçekleri; ufak yıldız şeklinde olup, yeşilimtıraktır. Mart-Temmuz ayları arasında toplanıp, kurutulur.
Faydası : Ateş düşürür. Vücuda kuvvet verir. Yarımbaş ağrılarını keser. Anne sütünü artırır
Asma (vitis) : Asmagiller familyasından tırmanıcı, uzun ömürlü, ağaçsı bir bitkidir. Mayıs-Haziran ayları arasında çiçek açar. Gövdesi üzerindeki kabuklar zamanla esmerleşip şeritler halinde dökülür. Çiçekleri küçük, yeşilimsi renktedir. Yapraklarının taban kısmı kalp şeklindedir. Kenarları dişli ve ucu sivridir. Üst yüzleri tüysüz, alt yüzleri ise tüylüdür. Meyvelerine üzüm denir. Kuru veya yaş olarak yenir.
Faydası : Yaprakları ile yapılan ilaçlar kanamayı durdurur. Vücuda kuvvet verir. Sarılığı keser. İshali durdurur
Atkestanesi (hindkestanesi) : Atkestanegiller familyasından; süs olarak yetiştirilen iri bir gölge ağacıdır. Nisan-Temmuz aylarında çiçek açar. Meyveleri kestaneye benzer. İçinde nişasta, saponin ve yağ vardır.
Faydası : Kabuklarından yapılan ilaçlar ateşi düşürür. Vücuda kuvvet verir. Tohumları ise romatizma ve mafsal ağrılarını giderir. Varis flebit ve basur memelerinin tedavisinde ve deri çatlaklarını gidermekte kullanılır
Atkuyruğu (zemberekotu) : Atkuyruğugillerden; kök sapı ömürlü olan, nemli yerlerde yetişen bir bitkidir.
Faydası : İdrar tutukluğunu giderir. İdrarı artırır. Böbrek taşlarının düşürülmesinde yardımcı olur. İdrar torbasındaki iltihabı giderir. Kan işemeyi keser. Albümin miktarını düşürür. Zatülcenp ve karaciğer hastalıklarının tedavisinde kullanılır. Nikris ve romatizmanın şikayetlerini giderir. Tavsiye edilen miktardan fazla kullanılmamalıdır
Ayçiçeği (gündöndü) : Bileşikgillerden; büyük çiçekli bir bitkidir. Çiçekleri tabak şeklindedir. Rengi sarıdır. Tohumlarından yağ çıkarılır.
Faydası : Yağı, damar sertliğini giderir. Kurdeşen'in sebep olduğu kaşıntıları giderir. Esansı verem tedavisinde kullanılır. Kolestrol miktarını düşürür. Cinsel arzuları kamçılar. Bedeni ve zihni yorgunluğu giderir. Kalp, sinir hastalıkları ve iktidarsızlığı önler
Ayıüzümü (itüzümü) : Fundagillerden; küçük taneler halinde kırmızı renkli yemişleri olan, tüylü bir bitkidir.1-3 metre yüksekliğindedir. Her mevsimde yaprakları vardır. Makilerde bulunur. Dalları kırmızımtırak kahverengidir. Yaprakları şimşir yapraklarına benzer. İçinde Hydrochinone vardır. Sonbahar aylarında toplanıp kurutulur. Çiçekleri pembe salkımlar halindedir. Ev ilaçlarında yaprakları kullanılır.
Faydası : Kuvvet verir. İshali keser. İdrar yollarını temizler. İdrar söktürür. Ateşi düşürür. İdrar yollarındaki taşların düşmesine yardım eder. Prostat büyümesinden kaynaklanan şikayetleri giderir
Aylandız (kokarağaç) : Sedefotugillerden; bir çeşit süs ağacıdır. Çiçekleri uzun salkım şeklindedir. Kokusu keskindir. Meyveleri sonbaharda dökülmeden önce kızarır.
Faydası : Bağırsak solucanlarını düşürür
Aynısefa (gecesefası) : Bileşikgillerden çiçekleri güzel, sarı renkli bir bitkidir.
Faydası : İdrar söktürür. Terletir. Aybaşı kanını söktürür ve aybaşı kanamalarının normal olmasını sağlar. İştah arttırır. Nikris ve sıracada da faydalıdır
Ayrıkotu (ayrıkkökü) : Buğdaygillerden yabani bir bitkidir. Sarımtırak beyaz renkteki kökü kullanılır. İlkbahar ve sonbahar aylarında toplanıp, kurutulur. Mekkeayrığı denilen çeşidi de, ayrıkotunun özelliklerini taşır. Domuz ayrığı ise, zararlıdır.
Faydası : İdrar söktürür. Böbrek ve mesane taşlarının düşürülmesinde yardımcı olur. Buralardaki iltihapları da giderir. Albümini atar. Nefrit ve nikriste de faydalıdır
Ayva (sefercel) : Gülgillerden çiçekleri iri ve pembe renkli; yapraklarının altı tüylü, orta yükseklikteki bir ağacın meyvesidir. Ayva; limondan büyük, sarı renkte, tüylü, mayhoş, dokusu sertçe ve ufak çekirdekli bir meyvedir. Vitamini boldur. Çiğ yenilmesi tavsiye edilmez. Komposto veya jöle yapılarak veya külde pişirildikten sonra yenmesi uygundur.
Faydası : İshal ve dizanteriyi keser. Mide ve bağırsakları kuvvetlendirir. İnce bağırsak iltihabını giderir. Kanı temizler. Karaciğer tembelliğini giderir. Safra akışını sağlar. Çarpıntıyı dindirir. Kadınlarda görülen beyaz akıntıyı keser. Bronşit, müzmin öksürük ve veremde faydalıdır. Ağızdan su gelmesini ve kan kusmayı önler. Vücudun gelişmesine yardım eder. Merhem yapılarak kullanıldığı takdirde; el ayak ve meme ucu çatlaklarını, yüz ve boyun kırışıklıklarını giderir. Egzama kaşıntılarını ve basur memelerinin doğurduğu şikayetleri giderir. Kabızlık çekenler ve tansiyonu yüksek olanlar yememelidir
Paylasim
Kistik Fibrosis, Kistik Fibrozis Nedir ve Tedavisi
Kistik fıbrosis herediter fatal bir hastalıktır. Vakaların 2/3'ü çocuklarda, 1/3'ü genç erişkinlerde görülür. Ekzokrin salgı bezleri bozularak kronik obstrüktif akciğer hastalığı, pankreas yetersizliği oluşur ve ter elektrolitlerinde anormal bir artış izlenir.
Çocuk veya genç erişkinlerde kronik tekrarlayıcı infeksiyonlar ve gastrointestinal bozukluklar kistik fıbrosis hastalığını kuşkulandırmalıdır. Terde sodyum ve klorürün artması güvenilir bir tanı anormalliğidir. Hastaların büyük çoğunluğu solunum yetersizliği ve kor pulmonaleden ölürler. Kistik fibrosis'in başlıca tedavisi anormal mukus salgısı ve akciğer infeksiyonlarının kontrolü, eksik pankreas enzimlerinin verilmesi ve düzenli beslenmenin sağlanmasıdır. Akciğer transplantasyonu, doku patofızlojisine farmakolojik yaklaşımlar ve gen transferi gibi çalışmalar kistik fibrosis tedavisinde önemli güncel yaklaşımlardır.
Kistik fıbrosis herediter fatal bir hastalıktır. Vakaların 2/3'ü çocuklarda, 1/3'ü genç erişkinlerde görülür. Ekzokrin salgı bezleri bozularak kronik obstrüktif akciğer hastalığı, pankreas yetersizliği oluşur ve ter elektrolitlerinde anormal bir artış izlenir.
Çocuk veya genç erişkinlerde kronik tekrarlayıcı infeksiyonlar ve gastrointestinal bozukluklar kistik fıbrosis hastalığını kuşkulandırmalıdır. Terde sodyum ve klorürün artması güvenilir bir tanı anormalliğidir. Hastaların büyük çoğunluğu solunum yetersizliği ve kor pulmonaleden ölürler. Kistik fibrosis'in başlıca tedavisi anormal mukus salgısı ve akciğer infeksiyonlarının kontrolü, eksik pankreas enzimlerinin verilmesi ve düzenli beslenmenin sağlanmasıdır. Akciğer transplantasyonu, doku patofızlojisine farmakolojik yaklaşımlar ve gen transferi gibi çalışmalar kistik fibrosis tedavisinde önemli güncel yaklaşımlardır.
Paylasim
Bronşektazi Nedir, Bronşektazi Ameliyatı ve Tedavisi
Bronşektazi bronşların iyileşemiyen, irreverzibl belirli genişlemesidir. Akciğer hastalarının antibiotik ve diğer ilaçlarla tedavisiyle bronşektazi insidensi önemle azalmıştır. Hastalık büyük çoğunlukla alt loblarda izlenir, yaklaşık %30 vakada bilateraldir.
Patojenez
Özellikle erken çocukluk yaşlarında geçirilen kızamık, boğmaca, pnömoni ve diğer infeksiyonlann bronşektazi komplikasyonunda önemli bir yeri vardır. İnfeksiyonlar bronş boşluklarını daraltmak veya tıkamakla arınmayı güçleştirirler ve bronş duvarlarında harabiyete ve bronşektaziye sebep olurlar.
Bronşektazi daha çok çocukluk yaşlarında başlar. Bunun başlıca nedenleri : (1) Çocuklarda bronşlar dardır, tıkanmaya elverişlidir ve bronş duvarlarının direnci azdır, kolaylıkla harap olur. (2) Kollateral ventilasyon gelişmemiştir, akciğer kolaylıkla kollabe olur.
Tedavi edilmemiş veya eksik tedavi edilmiş akciğer tüberkülozunda bronşektazi komplikasyonu oldukça sıktır. Primer tüberkülozda hilus lenf bezleri bronşlara baskı yapar, bronş düvarlarını harap ederek infeksiyonun bronş içine yayılmasına ve bronşlarda tıkanmaya ve bronşektaziye sebep olur. Erişkin tüberkülozunda bronşektazi daha çok üst loblarda oluşur. Üst lobların direnajı daha iyi olduğundan sekonder infeksiyon daha seyrektir. Bu nedenle bu hastalarda bronşektazinin klinik belirtileri belirgin değildir.
Astmada bronşektazi sık görülür. Kronik üst solunum yolları infeksiyonlarında özellikle sinüzitlerde uyku süresince aspire edilen enfekte sekresyonlar bronşektaziye sebep olabilir. Alkoliklerde gıda aspirasyonu, pnömoni ve abse bronşektazi ile komplike olabilir. Üst solunum yolları cerrahi girişimlerinde bronşektazi komplikasyonu oluşabilir.
Yabancı cisim aspirasyonu, adenoma ve kanser bronşları tıkayarak in-feksiyon ve direnaj güçlüğü nedeniyle bronşektazi gelişebilir.
Akciğer parenkimasının yaygın hastalıkları örneğin yaygın fıbrosis, granülomatosis, kollagen hastalıklar, ciddi toraks deformiteleri ve nöropati, myopatiler bronşektaziye sebep olabilirler. Bu hastalıklarda bronşektaziyi oluşturan başlıca etken bronş duvarlarının infeksiyonla harap olmasıdır.
Konjenital bir hastalık olan Kartagener sendromunda bronşektazi dekstrokardi ve sinüzitle birlikte hastalığın triadını oluşturur. Dekstrokardi, pulmoner sekestrasyon, ünilateral amfızem (Swyer James-Macleod sendromu) de bronşektazi komplikasyonu izlenir
Patoloji
Bronş duvarlarında ülserasyon, abseler harabiyete sebep olur. Harap olmuş elemanların yerini fıbröz doku alır. Parabronşiyal lenf dokusu artar, sil-yaların harabiyeti bronşların arınma gücünü azaltır. Bu değişiklikler bronşları tonusu azalmış gevşek bir boru yaparak irreverzibl dilatasyon "bronşektazi" gelişir. Bronş arterlerinde tromboz, hipertrofi, ülserasyon hemoptiziye sebep olur. Bronş ve pulmoner dolaşım arasındaki anastomozların (arter-ven şantı) artmasıyla hipoksemi oluşur. Hasta bronşların çevresinde pnömoni, lokal amfızem, fıbrosis oldukça sıktır.
Bronşektazi başlıca üç grupta incelenir:
1- Silendrik Bronşektazi Bronşlarda silendrik bir dilatasyon, ani ve daire şeklinde bir kesilme vardır. Normalde olduğu gibi bronşlarda incelerek perifere gidiş yoktur.
2- Variköz bronşektazi İntizamsız genişlemiş bronşlar variköz venle-re benzer, bombeli bir şekilde sonlanır, birdenbire kesilme yoktur.Perifer bronşlarda tıkanma silindirik bronşektaziden daha çoktur.
3- Saküler (kistik) bronşektazi Perifere gittikçe bronş dilatasyonu artar. Kist, balon veya kese şeklinde oluşan bronşektazi daha çok subplöral lokalizasyon gösterir.
Klinik Belirtiler, Bronşektazinin Belirtileri
Kronik öksürük ve pürülan balgam bronşektazinin klasik belirtileridir. Balgam kolaylıkla çıkar ve boldur, çok kez kötü kokuludur. Balgamın miktarı hastalığın ciddiliğine, lezyonların yerine ve yapılan tedavinin etkisine göre değişiklik gösterir. Ciddi ve tedavi edilmemiş bir bronşektazi hastasında yıl boyunca günde 200-300 mi. pürülan balgam çıkabilir. Öksürük ve balgam sürekli niteliktedir, üst solunum yolları infeksiyonlarında artar. Bu nedenle boğaz, burun, kulak, diş infeksiyonları, paranazal sinüsler incelenmelidir. Bronşektazi vakalarının %50' sinde hemoptizi vardır. Hemoptizi genellikle azdır. Bazı vakalarda ciddi olabilir. Bazı bronşektazi vakalarında öksürük, balgam yoktur. Çok kez hastalık bir hemoptizi komplikasyonu ile tanınır. Bu bronşektazilere "kuru bronşektazi" adı verilir. Bronşektazi hastalarında sık sık tekrar eden buronkopulmoner infeksiyonlar oluşur. Bu infeksiyonlar çok kez üst solunum yolları infeksiyonlarını izlerler. Bronşektazide kronik bronşit sık izlenen bir komplikasyondur.
Hafif bronşektazi vakalarında genel durum iyidir. Ciddi ve uzun süreli vakalarda genel durum giderek kötüleşir, akciğer absesi, beslenme bozuklukları örneğin iştahsızlık, anemi, halsizlik, zayıflama, syanoz ve solunum yetersizliği, kor pulmonale gelişir. Hastaların yaklaşık 1/3'ünde el ve ayak parmak uçlarında tambur çomağı şeklinde deformite görülür. Daha nadir olarak amiloidoz ve beyin absesi oluşur.
Hastaların muayenesinde en önemli bulgu orta ve kaba krepitan veya ronflan railerin duyulmasıdır. Sürekli öksürük ve balgam yakınması ve hemoptizi öz geçmişi olan bir hastada değişik sürede bu railerin aynı yerde duyulması bronşektazi tanısı için önemli bir bulgudur. Muayenede kollaps, fıbrosis ve pnömoni belirtileri de izlenebilir. Bazı vakalarda rai duyulmayabilir.
Radyolojik Bulgular
Akciğerin bir segmentinde bronş genişlemiştir ve periferde bronş gölgeleri kaybolmuştur. Bronş gölgeleri birbirine yaklaşmış, kalabalıklaşmış-tır.Bu değişiklik perifer bronşların sekresyonla tıkanıp akciğer birimlerinde atelektaziye, hacim azalmasına bağlıdır. Variköz veya kistik bronşektazi vakalarında hava-sıvı düzeyi görülebilir. Çok ciddi vakalarda kaba bir "balpeteği" görünümü izlenir, fıbröz doku ile çevrili amfızem boşluklarından ileri gelmektedir. Bilgisayar tomografinin bronşektazi tanısında önemli bir yeri vardır. Teşhis güçlüğü ve özellikle cerrahi girişim düşünülen vakalarda bronkografi objektif bir yöntemdir. Pnömoni hastalığında bronşlarda geçici nitelikde düatasyon oluşabilir. Bronşektazi kuşkusu olan böyle vakalarda bronkografi pnömoniden 6 ay sonra yapılmalıdır.
Bronşektazi büyük çoğunlukla alt loblarm bazal segmentlerinde lokali-zedir. Üst lobların bronşektazisinde tüberküloz etyolojisinin önemli bir yeri vardır.
Laboratuvar Bulguları
Balgamın sık sık bakteri antibiogramı yapılarak tedavi için uygun anti-biotik seçilir. Tüberküloz kuşkusu varsa Koch basili kültürü ve ilaç duyarlığı incelenmelidir. İnfeksiyon alevlenmelerinde lökositoz vardır, sedimantasyon hızı artar. Kronik bronşit ile birlikte bulunan bronşektazi vakalarında solunum fonksiyon testleri obstrüktif anormallik gösterir.
İlerlemiş vakalarda anemi oluşur. İdrar incelenmesinde albümin görülürse amiloidoz kuşkulanmalıdır. Kesin amiloidoz tanısı için rektum veya böbrek biopsisi yapılır.
İlerlemiş vakalarda akciğer fonksiyon testleri, arter kan gazlan sık sık ölçülür. EKG ve diğer yöntemlerle kalp hipertrofisi, kor pulmonale ve kalp yetersizliği belirtileri araştırılır.
Tanı ve Ayırıcı Tanı
Klinik ve radyolojik belirtilerle bronşektazi teşhis edilir veya kuşkulanılır. Kesin tanı bronkografıyle sağlanır. Ayırıcı tanıda tüberküloz, abse, bronş kanseri, adenoma, akciğer kistleri ve yabancı cisim aspirasyonu göz önünde bulundurulur. Bazan bu hastalıklar bronşektazi ile birlikte bulunur.
Komplikasyonlar
Bronşektazinin başlıca komplikasyonları pnömoni, plörezi, amfızem, akciğer absesi, pnömotoraks ve sinüzittir. İlerlemiş vakalarda kor pulmonale, kalp yetersizliği izlenebilir. Nadir olarak amiloidoz, beyin absesi komplikasyonu gelişir. Bronşektaziye sebep olan infeksiyonların ve bronşektazinin antibiyotiklerle ve diğer yöntemlerle etkili tedavisi bronşektazi komplikasyon-larını önemle azaltmıştır.
Sigara içilmemesi, bronşektazinin önemli komplikasyonlarını örneğin kronik obstrüktif akciğer hastalığını ve infeksiyonu önleyici niteliktedir.
Prevansiyon
Kızamık, boğmaca, inflüenza ve diğer infeksiyonları önleyici aşı yapılmalı. Bakteri bronkopnömoni infeksiyonları antibiotiklerle tedavi edilmeli ve yabancı cisimler, tıkayıcı nitelikde lezyonlar çıkarılmalıdır.
Tedavisi
Tıbbi tedavi hastalık belirtilerini ortadan kaldırır veya hafifletir. Cerrahi tedavi ise hastalığı ortadan kaldırır. Ancak çok kez tıbbi tedavi tercih edilir. Tıbbi tedavi, özellikle ilaç tedavisi ve postüral direnajdır. Sık sık bakteri-olojik inceleme ile (antibiogram) uygun antibiotik tedavisi sağlanır. Bazı vakalarda sürekli veya intermitan antiyotik tedavisi örneğin ayda 7-10 gün antibiotik verilir. Postüral direnajın dayandığı ilke yer çekiminden yararlanarak bronşlarda biriken balgamın büyük bronşlara, hilusa doğru hareketini sağlamaktır. Bir karyolanın ayak uçları yerden 35-40 sm kaldırarak (tahta bloklar veya tuğlalar konarak) gereken eğilim sağlanır. Hasta, başı karyolanın yere yakın kısmında olarak üçer dakika sırta, yüzükoyun, sağa ve sola yatar. Toplam 12 dakikalık postüral direnaj yatışı genellikle günde iki kez, sabah aç karnına ve gece uyumadan önce uygulanır. Postüral direnajı hastaların büyük bir kısmı benimsemezler; bu nedenle önemi iyice anlatılmalıdır. Bundan başka sigaranın bırakılması ve çalışma yerinin akciğere zararsız olması tedavi başarısında önemli etkenlerdir.
Cerrahi Tedavi
Bir lob veya segmentte lokalize bronşektazide uygun tedavi hasta akciğerin rezeksiyonudur. Ancak bronşektazi bazı hastalarda bilateraldir, yaygındır veya akciğerlerde cerrahi girişime engel başka bir hastalık veya ciddi solunum fonksiyon anormallikleri vardır. Bu hastalarda cerrahi girişim endikasyonu yoktur.
Tekrarlayıcı, tedaviye inatçı hemoptizi, pnömoni veya plörezi gibi komplikasyonlarda ve bronş adenoması, bronş kanseri hastalarında kontren-dikasyon yoksa cerrahi tedavi daha sıklıkla uygulanır.
Yabancı Cisim Çıkarılması
Çocuklarda, alkoliklerde ve bazı nörolojik hastalarda yabancı cisim aspirasyonu bronşektazinin önemli bir nedenidir. Yabancı cisimler bronkosko-pi veya bronkotomi ile çıkarılır, bazı vakalarda ise rezeksiyon gerekir.
Bronşektazi bronşların iyileşemiyen, irreverzibl belirli genişlemesidir. Akciğer hastalarının antibiotik ve diğer ilaçlarla tedavisiyle bronşektazi insidensi önemle azalmıştır. Hastalık büyük çoğunlukla alt loblarda izlenir, yaklaşık %30 vakada bilateraldir.
Patojenez
Özellikle erken çocukluk yaşlarında geçirilen kızamık, boğmaca, pnömoni ve diğer infeksiyonlann bronşektazi komplikasyonunda önemli bir yeri vardır. İnfeksiyonlar bronş boşluklarını daraltmak veya tıkamakla arınmayı güçleştirirler ve bronş duvarlarında harabiyete ve bronşektaziye sebep olurlar.
Bronşektazi daha çok çocukluk yaşlarında başlar. Bunun başlıca nedenleri : (1) Çocuklarda bronşlar dardır, tıkanmaya elverişlidir ve bronş duvarlarının direnci azdır, kolaylıkla harap olur. (2) Kollateral ventilasyon gelişmemiştir, akciğer kolaylıkla kollabe olur.
Tedavi edilmemiş veya eksik tedavi edilmiş akciğer tüberkülozunda bronşektazi komplikasyonu oldukça sıktır. Primer tüberkülozda hilus lenf bezleri bronşlara baskı yapar, bronş düvarlarını harap ederek infeksiyonun bronş içine yayılmasına ve bronşlarda tıkanmaya ve bronşektaziye sebep olur. Erişkin tüberkülozunda bronşektazi daha çok üst loblarda oluşur. Üst lobların direnajı daha iyi olduğundan sekonder infeksiyon daha seyrektir. Bu nedenle bu hastalarda bronşektazinin klinik belirtileri belirgin değildir.
Astmada bronşektazi sık görülür. Kronik üst solunum yolları infeksiyonlarında özellikle sinüzitlerde uyku süresince aspire edilen enfekte sekresyonlar bronşektaziye sebep olabilir. Alkoliklerde gıda aspirasyonu, pnömoni ve abse bronşektazi ile komplike olabilir. Üst solunum yolları cerrahi girişimlerinde bronşektazi komplikasyonu oluşabilir.
Yabancı cisim aspirasyonu, adenoma ve kanser bronşları tıkayarak in-feksiyon ve direnaj güçlüğü nedeniyle bronşektazi gelişebilir.
Akciğer parenkimasının yaygın hastalıkları örneğin yaygın fıbrosis, granülomatosis, kollagen hastalıklar, ciddi toraks deformiteleri ve nöropati, myopatiler bronşektaziye sebep olabilirler. Bu hastalıklarda bronşektaziyi oluşturan başlıca etken bronş duvarlarının infeksiyonla harap olmasıdır.
Konjenital bir hastalık olan Kartagener sendromunda bronşektazi dekstrokardi ve sinüzitle birlikte hastalığın triadını oluşturur. Dekstrokardi, pulmoner sekestrasyon, ünilateral amfızem (Swyer James-Macleod sendromu) de bronşektazi komplikasyonu izlenir
Patoloji
Bronş duvarlarında ülserasyon, abseler harabiyete sebep olur. Harap olmuş elemanların yerini fıbröz doku alır. Parabronşiyal lenf dokusu artar, sil-yaların harabiyeti bronşların arınma gücünü azaltır. Bu değişiklikler bronşları tonusu azalmış gevşek bir boru yaparak irreverzibl dilatasyon "bronşektazi" gelişir. Bronş arterlerinde tromboz, hipertrofi, ülserasyon hemoptiziye sebep olur. Bronş ve pulmoner dolaşım arasındaki anastomozların (arter-ven şantı) artmasıyla hipoksemi oluşur. Hasta bronşların çevresinde pnömoni, lokal amfızem, fıbrosis oldukça sıktır.
Bronşektazi başlıca üç grupta incelenir:
1- Silendrik Bronşektazi Bronşlarda silendrik bir dilatasyon, ani ve daire şeklinde bir kesilme vardır. Normalde olduğu gibi bronşlarda incelerek perifere gidiş yoktur.
2- Variköz bronşektazi İntizamsız genişlemiş bronşlar variköz venle-re benzer, bombeli bir şekilde sonlanır, birdenbire kesilme yoktur.Perifer bronşlarda tıkanma silindirik bronşektaziden daha çoktur.
3- Saküler (kistik) bronşektazi Perifere gittikçe bronş dilatasyonu artar. Kist, balon veya kese şeklinde oluşan bronşektazi daha çok subplöral lokalizasyon gösterir.
Klinik Belirtiler, Bronşektazinin Belirtileri
Kronik öksürük ve pürülan balgam bronşektazinin klasik belirtileridir. Balgam kolaylıkla çıkar ve boldur, çok kez kötü kokuludur. Balgamın miktarı hastalığın ciddiliğine, lezyonların yerine ve yapılan tedavinin etkisine göre değişiklik gösterir. Ciddi ve tedavi edilmemiş bir bronşektazi hastasında yıl boyunca günde 200-300 mi. pürülan balgam çıkabilir. Öksürük ve balgam sürekli niteliktedir, üst solunum yolları infeksiyonlarında artar. Bu nedenle boğaz, burun, kulak, diş infeksiyonları, paranazal sinüsler incelenmelidir. Bronşektazi vakalarının %50' sinde hemoptizi vardır. Hemoptizi genellikle azdır. Bazı vakalarda ciddi olabilir. Bazı bronşektazi vakalarında öksürük, balgam yoktur. Çok kez hastalık bir hemoptizi komplikasyonu ile tanınır. Bu bronşektazilere "kuru bronşektazi" adı verilir. Bronşektazi hastalarında sık sık tekrar eden buronkopulmoner infeksiyonlar oluşur. Bu infeksiyonlar çok kez üst solunum yolları infeksiyonlarını izlerler. Bronşektazide kronik bronşit sık izlenen bir komplikasyondur.
Hafif bronşektazi vakalarında genel durum iyidir. Ciddi ve uzun süreli vakalarda genel durum giderek kötüleşir, akciğer absesi, beslenme bozuklukları örneğin iştahsızlık, anemi, halsizlik, zayıflama, syanoz ve solunum yetersizliği, kor pulmonale gelişir. Hastaların yaklaşık 1/3'ünde el ve ayak parmak uçlarında tambur çomağı şeklinde deformite görülür. Daha nadir olarak amiloidoz ve beyin absesi oluşur.
Hastaların muayenesinde en önemli bulgu orta ve kaba krepitan veya ronflan railerin duyulmasıdır. Sürekli öksürük ve balgam yakınması ve hemoptizi öz geçmişi olan bir hastada değişik sürede bu railerin aynı yerde duyulması bronşektazi tanısı için önemli bir bulgudur. Muayenede kollaps, fıbrosis ve pnömoni belirtileri de izlenebilir. Bazı vakalarda rai duyulmayabilir.
Radyolojik Bulgular
Akciğerin bir segmentinde bronş genişlemiştir ve periferde bronş gölgeleri kaybolmuştur. Bronş gölgeleri birbirine yaklaşmış, kalabalıklaşmış-tır.Bu değişiklik perifer bronşların sekresyonla tıkanıp akciğer birimlerinde atelektaziye, hacim azalmasına bağlıdır. Variköz veya kistik bronşektazi vakalarında hava-sıvı düzeyi görülebilir. Çok ciddi vakalarda kaba bir "balpeteği" görünümü izlenir, fıbröz doku ile çevrili amfızem boşluklarından ileri gelmektedir. Bilgisayar tomografinin bronşektazi tanısında önemli bir yeri vardır. Teşhis güçlüğü ve özellikle cerrahi girişim düşünülen vakalarda bronkografi objektif bir yöntemdir. Pnömoni hastalığında bronşlarda geçici nitelikde düatasyon oluşabilir. Bronşektazi kuşkusu olan böyle vakalarda bronkografi pnömoniden 6 ay sonra yapılmalıdır.
Bronşektazi büyük çoğunlukla alt loblarm bazal segmentlerinde lokali-zedir. Üst lobların bronşektazisinde tüberküloz etyolojisinin önemli bir yeri vardır.
Laboratuvar Bulguları
Balgamın sık sık bakteri antibiogramı yapılarak tedavi için uygun anti-biotik seçilir. Tüberküloz kuşkusu varsa Koch basili kültürü ve ilaç duyarlığı incelenmelidir. İnfeksiyon alevlenmelerinde lökositoz vardır, sedimantasyon hızı artar. Kronik bronşit ile birlikte bulunan bronşektazi vakalarında solunum fonksiyon testleri obstrüktif anormallik gösterir.
İlerlemiş vakalarda anemi oluşur. İdrar incelenmesinde albümin görülürse amiloidoz kuşkulanmalıdır. Kesin amiloidoz tanısı için rektum veya böbrek biopsisi yapılır.
İlerlemiş vakalarda akciğer fonksiyon testleri, arter kan gazlan sık sık ölçülür. EKG ve diğer yöntemlerle kalp hipertrofisi, kor pulmonale ve kalp yetersizliği belirtileri araştırılır.
Tanı ve Ayırıcı Tanı
Klinik ve radyolojik belirtilerle bronşektazi teşhis edilir veya kuşkulanılır. Kesin tanı bronkografıyle sağlanır. Ayırıcı tanıda tüberküloz, abse, bronş kanseri, adenoma, akciğer kistleri ve yabancı cisim aspirasyonu göz önünde bulundurulur. Bazan bu hastalıklar bronşektazi ile birlikte bulunur.
Komplikasyonlar
Bronşektazinin başlıca komplikasyonları pnömoni, plörezi, amfızem, akciğer absesi, pnömotoraks ve sinüzittir. İlerlemiş vakalarda kor pulmonale, kalp yetersizliği izlenebilir. Nadir olarak amiloidoz, beyin absesi komplikasyonu gelişir. Bronşektaziye sebep olan infeksiyonların ve bronşektazinin antibiyotiklerle ve diğer yöntemlerle etkili tedavisi bronşektazi komplikasyon-larını önemle azaltmıştır.
Sigara içilmemesi, bronşektazinin önemli komplikasyonlarını örneğin kronik obstrüktif akciğer hastalığını ve infeksiyonu önleyici niteliktedir.
Prevansiyon
Kızamık, boğmaca, inflüenza ve diğer infeksiyonları önleyici aşı yapılmalı. Bakteri bronkopnömoni infeksiyonları antibiotiklerle tedavi edilmeli ve yabancı cisimler, tıkayıcı nitelikde lezyonlar çıkarılmalıdır.
Tedavisi
Tıbbi tedavi hastalık belirtilerini ortadan kaldırır veya hafifletir. Cerrahi tedavi ise hastalığı ortadan kaldırır. Ancak çok kez tıbbi tedavi tercih edilir. Tıbbi tedavi, özellikle ilaç tedavisi ve postüral direnajdır. Sık sık bakteri-olojik inceleme ile (antibiogram) uygun antibiotik tedavisi sağlanır. Bazı vakalarda sürekli veya intermitan antiyotik tedavisi örneğin ayda 7-10 gün antibiotik verilir. Postüral direnajın dayandığı ilke yer çekiminden yararlanarak bronşlarda biriken balgamın büyük bronşlara, hilusa doğru hareketini sağlamaktır. Bir karyolanın ayak uçları yerden 35-40 sm kaldırarak (tahta bloklar veya tuğlalar konarak) gereken eğilim sağlanır. Hasta, başı karyolanın yere yakın kısmında olarak üçer dakika sırta, yüzükoyun, sağa ve sola yatar. Toplam 12 dakikalık postüral direnaj yatışı genellikle günde iki kez, sabah aç karnına ve gece uyumadan önce uygulanır. Postüral direnajı hastaların büyük bir kısmı benimsemezler; bu nedenle önemi iyice anlatılmalıdır. Bundan başka sigaranın bırakılması ve çalışma yerinin akciğere zararsız olması tedavi başarısında önemli etkenlerdir.
Cerrahi Tedavi
Bir lob veya segmentte lokalize bronşektazide uygun tedavi hasta akciğerin rezeksiyonudur. Ancak bronşektazi bazı hastalarda bilateraldir, yaygındır veya akciğerlerde cerrahi girişime engel başka bir hastalık veya ciddi solunum fonksiyon anormallikleri vardır. Bu hastalarda cerrahi girişim endikasyonu yoktur.
Tekrarlayıcı, tedaviye inatçı hemoptizi, pnömoni veya plörezi gibi komplikasyonlarda ve bronş adenoması, bronş kanseri hastalarında kontren-dikasyon yoksa cerrahi tedavi daha sıklıkla uygulanır.
Yabancı Cisim Çıkarılması
Çocuklarda, alkoliklerde ve bazı nörolojik hastalarda yabancı cisim aspirasyonu bronşektazinin önemli bir nedenidir. Yabancı cisimler bronkosko-pi veya bronkotomi ile çıkarılır, bazı vakalarda ise rezeksiyon gerekir.
Paylasim
Status Astmatikus
Saatlerce veya günlerce süren tedaviye inatçı ciddi astma nöbetlerine status astmatikus adı verilmektedir. Hasta önemli bir solunum yetersizliği içindedir. Arter kanında oksijen azalır ve syanoz husule gelir. Daha sonra bir respiratuvar asidoz gelişir. Bunu perifer vasküler kollaps, taşikardi, dehidrasyon ve kor pulmonale izler. Dakikada 120 den çok taşikardi genellikle tehlikeli bir belirtidir, acele tedaviyi gerektirir.
Astma etyolojisinde bilinen tüm etkenler status astmatikusa sebep olabilir. Bu etkenlerin arttığı durumlarda status astmatikus nöbetleri de artmaktadır. Status astmatikus vakalarının bazılarında psikolojik streslerin önemli bir etkisi saptanmıştır. Status astmatikus artmasında gelişigüzel kullanılan bronkodialitör, sempatomimetik, aerosol ve diğer ilaçların önemli bir etkisi vardır.
Hastalar daha etkili olması için aerosol ilaçlarının dozunu giderek arttırırlar. Özellikle sempatomimetik ilaçları uzun süre ve fazla doz kullananlarda status astmatikus ölümleri daha yüksek bir orandadır.
Gerekli ilacın az alınması da status astmatikusa sebep olabilir. Sedatif ilaçların ve opium türevlerinin fazla miktarda verilmesi ile solunum depresyonu gelişerek status astmatikusa yol açabilir.
Kortikosteroid ilaçların birden kesilmesi veya kısa bir sürede azaltılması ile de status astmatikus olaşabilir.
Diğer taraftan aspirine, penisiline veya diğer ilaçlara allerjik bir hastaya bu ilaçların verilmesi status astmatikusa sebep olabilir.
Tedavisinde gerekli başarı sağlanamamış astma hastaları hastaneye yatırılmalıdır. Çünkü tedavide başarısız geçen saat ve günler hastayı status astmatikus'a götürür.
Klinik belirtiler Status astmatikus hastasında ileri derecede bir dispne ve çok kez syanoz vardır. Toraks belirli bir inspirasyon durumunda gergindir. Hasta tıkalı bronşlardan havayı çıkarabilmek için yardımcı solunum kaslarını da çalıştırarak büyük bir efor yapar. Status dönemine girmeden önce daha belirli duyulan hırıltı solunum status döneminde bronşlarda hava hareketinin çok azalması nedeni ile giderek azalır. Hasta öksürmeye büyük bir gerek duyduğu halde öksüremez. İleri derecede yorgundur ve dehidrate'dir. Status astmatikus tedavi edilmezse toraks sesleri giderek azalır, giderek artan ciddi bir hipoksemi ve respiratuvar asidoz oluşur. Ve solunum durması ile ölüm husule gelir.
Fizik inceleme bulguları diğer astma vakalarından önemli bir ayrılık göstermez. Ancak hastanın daha ciddi bir görünüşü vardır. Toraks hareketleri hastanın tüm çabasına rağmen azdır. Yardımcı solunum adeleleri belirli bir şekilde solunuma iştirak ederler. Hasta oturmuş ve öne eğilmiştir. Palpasyon-da toraks hareketlerinin azaldığı izlenir. Perküsyonda hipersonorite alınır.
Diyafragma hareketleri kısıtlıdır. Oskültasyonda solunum seslerinin önemle azaldığı izlenir. Tek tuk sibilan, ronflan railer duyulabilir. Status astmatikus ilerledikçe solunum sesleri, railer azalır ve kaybolabilir; bronş ve bronşiyollerin tıkanmasıyla ilgilidir.
Radyolojik bulgular Status astmatikusta astmadan ayrı önemli bir değişiklik göstermez. Ancak akciğerler daha gergin ve hava ile dolu bir görünümdedir, diyafragmalar aşağı itilmiştir. Yer yer küçük atelektazi bölgeleri görülür. Bazı vakalarda atelektazi segment hatta lober nitelikte büyük olabilir. Bu vakalarda kanserden kuşkulanılır. Ancak iyi bir anamnez ve ayrıntılı radyolojik inceleme böyle bir kuşkuyu doğrulamaz. Mukus tıkaçlar bazı vakalarda küçük veya büyük nodüler görünüme sebep olur.
Tedavi İlk yapılacak değerlendirme hastalığın ne denli ciddi olduğunun saptanmasıdır. Bu her zaman kolay değildir. Ancak aşağıda sıralanan tehlike belirtileri göz önünde bulundurulursa hastanın status astmatikus krizinde olduğu veya bu krize yöneldiği anlaşılır: (1) Mental bozukluklar, örneğin sürekli uyuma, bilinç bozukluğu veya tedirginlik. (2) Syanoz. (3) Paradoksal nabız (sistolik kan basıncının ekspirasyonda inspirasyondakinden 25 mm Hg çok olması). (4) "Sessiz toraks", hastada bronkospasmın diğer belirtileri olduğu halde solunum sesleri ve railer çok azalmış veya kaybolmuştur. (5) Pnömo-toraks, pnömomediasten veya deri altı amfızemi (akciğer radyografısiyle tanı desteklenmelidir). (6) Dehidrasyon ve bitkinlik. (7) Hastanın öz geçmişinde ciddi status astmatikus bulunması. (8) Arter oksijen basıncının 50 mm Hg den az, C02 basıncının 50 mm Hg den çok olması.
Hasta derhal bir hastaneye, tercihan yoğun solunum bakımı bulunan bir hastaneye yatırılmalıdır. Önce 250-500 mg miktarında 10-20 mi aminofilin 5-10 dakikada intravenöz enjekte edilir ve hastaya yaklaşık %30-35 oksijen verilir. İlk ilaç olarak adrenalin de kullanılabilir. Bu ilacın 1/1.000 dilüsyo-nundan 0.5 mi deri altına enjekte edilir ve aynı miktar 20-30 dakika sonra tekrarlanır. Böyle küçük dozlarda tedaviyi sürdürmek yan etkileri önlemek bakımından yararlı olur. Yaşlı hastalarda kalp yetersizliği ve akciğer ödemi status astmatikusla karıştırılabilir. Aminofilin iki hastalıkta da etkili bir ilaç olduğundan kesin status astmatikus tanısı konmamış veya status astmatikus ve kalp yetersizliğinin birlikte bulunduğu vakalarda bu ilaç yeğ tutulmalıdır.
İlk ilaç tedavisinden sonra %5 dekstroz veya serum fizyolojik perfüzyonu yapılır ve 2 saat sonra 500 mg aminofilin perfüzyon sıvısına konur veya perfüzyon setinden 5-10 dakikada enjekte edilir. İlk saatte intravenöz verilecek sıvı miktarı 1 litredir.
Hastaların oldukça önemli bir sayısında yukarıda açıklanan tedaviye bir kaç saatta karşılık alınmaz. Böyle olunca kısa süreli kortikosteroit tedavisi uygulanır. Örneğin önce 100-200 mg hidrokortison intravenöz verilir ve günlük 100mg prednison ile tedaviye devam edilir. 7-10 gün kortikosteroit tedavisiyle hastaların çoğunda iyi bir sonuç alınır ve önemli bir yan etki olmaz. Kortikosteroit dozu hastanın özelliklerine göre ayarlanır. Ciddi vakalarda hastalığın gidişi ve tedavinin yan etkileri EKG ve arter kan gazlarıyla kontrol edilmelidir.
Saatlerce veya günlerce süren tedaviye inatçı ciddi astma nöbetlerine status astmatikus adı verilmektedir. Hasta önemli bir solunum yetersizliği içindedir. Arter kanında oksijen azalır ve syanoz husule gelir. Daha sonra bir respiratuvar asidoz gelişir. Bunu perifer vasküler kollaps, taşikardi, dehidrasyon ve kor pulmonale izler. Dakikada 120 den çok taşikardi genellikle tehlikeli bir belirtidir, acele tedaviyi gerektirir.
Astma etyolojisinde bilinen tüm etkenler status astmatikusa sebep olabilir. Bu etkenlerin arttığı durumlarda status astmatikus nöbetleri de artmaktadır. Status astmatikus vakalarının bazılarında psikolojik streslerin önemli bir etkisi saptanmıştır. Status astmatikus artmasında gelişigüzel kullanılan bronkodialitör, sempatomimetik, aerosol ve diğer ilaçların önemli bir etkisi vardır.
Hastalar daha etkili olması için aerosol ilaçlarının dozunu giderek arttırırlar. Özellikle sempatomimetik ilaçları uzun süre ve fazla doz kullananlarda status astmatikus ölümleri daha yüksek bir orandadır.
Gerekli ilacın az alınması da status astmatikusa sebep olabilir. Sedatif ilaçların ve opium türevlerinin fazla miktarda verilmesi ile solunum depresyonu gelişerek status astmatikusa yol açabilir.
Kortikosteroid ilaçların birden kesilmesi veya kısa bir sürede azaltılması ile de status astmatikus olaşabilir.
Diğer taraftan aspirine, penisiline veya diğer ilaçlara allerjik bir hastaya bu ilaçların verilmesi status astmatikusa sebep olabilir.
Tedavisinde gerekli başarı sağlanamamış astma hastaları hastaneye yatırılmalıdır. Çünkü tedavide başarısız geçen saat ve günler hastayı status astmatikus'a götürür.
Klinik belirtiler Status astmatikus hastasında ileri derecede bir dispne ve çok kez syanoz vardır. Toraks belirli bir inspirasyon durumunda gergindir. Hasta tıkalı bronşlardan havayı çıkarabilmek için yardımcı solunum kaslarını da çalıştırarak büyük bir efor yapar. Status dönemine girmeden önce daha belirli duyulan hırıltı solunum status döneminde bronşlarda hava hareketinin çok azalması nedeni ile giderek azalır. Hasta öksürmeye büyük bir gerek duyduğu halde öksüremez. İleri derecede yorgundur ve dehidrate'dir. Status astmatikus tedavi edilmezse toraks sesleri giderek azalır, giderek artan ciddi bir hipoksemi ve respiratuvar asidoz oluşur. Ve solunum durması ile ölüm husule gelir.
Fizik inceleme bulguları diğer astma vakalarından önemli bir ayrılık göstermez. Ancak hastanın daha ciddi bir görünüşü vardır. Toraks hareketleri hastanın tüm çabasına rağmen azdır. Yardımcı solunum adeleleri belirli bir şekilde solunuma iştirak ederler. Hasta oturmuş ve öne eğilmiştir. Palpasyon-da toraks hareketlerinin azaldığı izlenir. Perküsyonda hipersonorite alınır.
Diyafragma hareketleri kısıtlıdır. Oskültasyonda solunum seslerinin önemle azaldığı izlenir. Tek tuk sibilan, ronflan railer duyulabilir. Status astmatikus ilerledikçe solunum sesleri, railer azalır ve kaybolabilir; bronş ve bronşiyollerin tıkanmasıyla ilgilidir.
Radyolojik bulgular Status astmatikusta astmadan ayrı önemli bir değişiklik göstermez. Ancak akciğerler daha gergin ve hava ile dolu bir görünümdedir, diyafragmalar aşağı itilmiştir. Yer yer küçük atelektazi bölgeleri görülür. Bazı vakalarda atelektazi segment hatta lober nitelikte büyük olabilir. Bu vakalarda kanserden kuşkulanılır. Ancak iyi bir anamnez ve ayrıntılı radyolojik inceleme böyle bir kuşkuyu doğrulamaz. Mukus tıkaçlar bazı vakalarda küçük veya büyük nodüler görünüme sebep olur.
Tedavi İlk yapılacak değerlendirme hastalığın ne denli ciddi olduğunun saptanmasıdır. Bu her zaman kolay değildir. Ancak aşağıda sıralanan tehlike belirtileri göz önünde bulundurulursa hastanın status astmatikus krizinde olduğu veya bu krize yöneldiği anlaşılır: (1) Mental bozukluklar, örneğin sürekli uyuma, bilinç bozukluğu veya tedirginlik. (2) Syanoz. (3) Paradoksal nabız (sistolik kan basıncının ekspirasyonda inspirasyondakinden 25 mm Hg çok olması). (4) "Sessiz toraks", hastada bronkospasmın diğer belirtileri olduğu halde solunum sesleri ve railer çok azalmış veya kaybolmuştur. (5) Pnömo-toraks, pnömomediasten veya deri altı amfızemi (akciğer radyografısiyle tanı desteklenmelidir). (6) Dehidrasyon ve bitkinlik. (7) Hastanın öz geçmişinde ciddi status astmatikus bulunması. (8) Arter oksijen basıncının 50 mm Hg den az, C02 basıncının 50 mm Hg den çok olması.
Hasta derhal bir hastaneye, tercihan yoğun solunum bakımı bulunan bir hastaneye yatırılmalıdır. Önce 250-500 mg miktarında 10-20 mi aminofilin 5-10 dakikada intravenöz enjekte edilir ve hastaya yaklaşık %30-35 oksijen verilir. İlk ilaç olarak adrenalin de kullanılabilir. Bu ilacın 1/1.000 dilüsyo-nundan 0.5 mi deri altına enjekte edilir ve aynı miktar 20-30 dakika sonra tekrarlanır. Böyle küçük dozlarda tedaviyi sürdürmek yan etkileri önlemek bakımından yararlı olur. Yaşlı hastalarda kalp yetersizliği ve akciğer ödemi status astmatikusla karıştırılabilir. Aminofilin iki hastalıkta da etkili bir ilaç olduğundan kesin status astmatikus tanısı konmamış veya status astmatikus ve kalp yetersizliğinin birlikte bulunduğu vakalarda bu ilaç yeğ tutulmalıdır.
İlk ilaç tedavisinden sonra %5 dekstroz veya serum fizyolojik perfüzyonu yapılır ve 2 saat sonra 500 mg aminofilin perfüzyon sıvısına konur veya perfüzyon setinden 5-10 dakikada enjekte edilir. İlk saatte intravenöz verilecek sıvı miktarı 1 litredir.
Hastaların oldukça önemli bir sayısında yukarıda açıklanan tedaviye bir kaç saatta karşılık alınmaz. Böyle olunca kısa süreli kortikosteroit tedavisi uygulanır. Örneğin önce 100-200 mg hidrokortison intravenöz verilir ve günlük 100mg prednison ile tedaviye devam edilir. 7-10 gün kortikosteroit tedavisiyle hastaların çoğunda iyi bir sonuç alınır ve önemli bir yan etki olmaz. Kortikosteroit dozu hastanın özelliklerine göre ayarlanır. Ciddi vakalarda hastalığın gidişi ve tedavinin yan etkileri EKG ve arter kan gazlarıyla kontrol edilmelidir.
Paylasim
Kronik Bronşit Nedir, Kronik Bronşit Tedavisi ve Amfizem
Kronik bronşitte solunum yollarında oluşan iltihap, hücre infıltrasyo-nu, ödem obstrüksiyona ve hava akımının güçlüğüne sebep olur. Öksürük ve balgam hastalığın başlıca belirtileridir. Kronik bronşit tanısı için öksürük ve balgamın yılın en az üç ayında ve bu süre günlerinin çoğunda mevcut olması ve en az üst üste iki yıl devam etmesi gerekir. Kronik bronşit önemli bir hastalıktır, iş kaybına sebep olan hastalıkların en başında yer alır, insidensi yaklaşık %5'dir.
Amfızemde akciğerlerde anatomik anormallikler gelişir, terminal bronşiyollere distal hava boşluklarında anormal genişlemeler ve alveol duvarlarında harabiyet oluşur.
Etyoloji
Sigara, infeksiyon, hava kirliliği, meslek ve yaş kronik bronşit ve amfi-zem etyolojisinde yer alan başlıca etkenlerdir.
Sigara Kronik bronşit ve amfızem etyolojisinde en ön sırada yer alır. Sigara içenlerde kronik bronşit 15-20 kat fazladır. Sigarayı bırakınca kronik bronşit insidensi ve mortalitesi azalır.
İnfeksiyon özellikle ciddi çocukluk infeksiyonlarının örneğin kızamık, boğmaca, pnömoni, virüs infeksiyonlarının, tüberkülozun ve üst solunum yolları infeksiyonlarının (diş iltihapları, gingivit, sinüzit) kronik bronşit etloyoj isinde önemli bir yeri vardır.
Hava kirliliği ve meslek
Kentlerde yaşayanlarda kronik bronşitin fazla olmasının önemli bir nedeni hava kirliliğidir. Maden ocaklarında çalışanlarda, meslekleri gereği organik ve inorganik toz inhale edenlerde kronik bronşit insidensi artar.
İklim değişiklikleri, özellikle fazla nemli (sis) ve soğuk havalar öksürük, balgam, hırıltı ve dispnenin artmasına ve kronik bronşitin alevlenmesine sebep olur. Hastalığı ilerlemiş olanlar böyle havalarda evlerinden dışarı çıkamazlar.
Patoloji, Amfizem Akciğer Amfizemi
Kronik bronşitte yapışkan ve koyu bir mukus bronş boşluğunu daraltır. İnfeksiyonla komplike vakalarda mukus pürülan olur. Mukoza ödemlidir. Epitelyum ve bronş bezlerinde hiperlazi ve hipertrofı oluşur. Bu nedenle bronş beziyle bronş duvarı arasında oran artar. Bu oran (Reid indeksi) normalde 0.25'dir. Kronik bronşitte 0,36 'dan fazladır.
Amfızemde irreverzibl anatomik değişiklikler izlenir. Solunuma katkısı olmayan distal hava boşluklarında anormal genişlemeler, alveollerde harabiyet vardır. Anatomik homojen bir bozukluk yoktur. Amfızemin başlıca türleri sentrilobüler ve panlobülerdir. Sentrilobüler amfızemde hava boşluklarında genişleme ve respiratuvar bronşiyollerin bulunduğu bölgede ve bunların çevresindeki kapilerlerde harabiyet vardır. Panlobüler amfızemde harap olmuş ve genişlemiş hava boşlukları ve bronşiyoller lobüllerin ortasında toplanırlar. Özellikle hastalığın ileri dönemlerinde bu iki tür birlikte bulunur. Büllöz, fokal, alveoler-duktus, konjenital ve ünilateral (Swyer-James veya Macleod sendromu) amfızemler daha seyrek görülen türlerdir.
Klinik Belirtiler, Kronik Bronşit Belirtileri, Amfizem Hastalığı
Kronik bronşitin başlıca belirtileri öksürük, balgam ve dispnedir. Çok kez pek belirli olmayan öksürük ve balgam giderek daha belirgin olur ve hastalar eski hallerine dönemediklerini söylerler. Önceleri günün bazı saatlerinde olan öksürük günün diğer saatlerinde de izlenir ve hastayı uykudan uyandırır. Kışın hemen herkesi yoklayan üst solunum yolları infeksiyonları kronik bronşit hastalan için önemli bir sorundur. İklim değişiklikleri, özellikle fazla nemli (sis) ve soğuk havalar hastalık belirtilerinin artmasına sebep olur. Kronik bronşit hemoptizi yapan hastalıkların başında gelir. Bu hastalarda yaklaşık %15 he-moptizi izlenir. Hemoptizi genellikle azdır, balgamın kanla boyanması şeklindedir. Kronik bronşitin ileri dönemlerinde hastalar zayıflarlar; başlıca nedenleri hipoksemi, infeksiyonlar, diyaframa fonksiyon bozukluğu ve diğer komp-likasyonlardır. Bazı hastalarda tambur çomağı deformasyon (çomaklaşma) husule gelir.
Amfizem genellikle sinsi başlar, yıllarca hastalık belirtileri sezilmez. Hastalık çok kez kronik bronşit ve astma ile birlikte bulunur. Dispne, öksürük, balgam ve hırıltılı bir solunum kronik obstrüktif akciğer hastalığının başlıca belirtileridir. Saf amfızemde başlıca sorun dispnedir. Genellikle 50 yaşlarından sonra başlar ve giderek ilerler. Dispne derecesi ve amfızemin ciddiliği arasında yakın bir ilişki vardır. Dispne önce eforla, sonraları basit günlük hareketlerde sezilir. Giderek ilerler ve hasta istirahatta dispneden, havasızlıkdan yakınır. Nefes darlığı soğuk, nemli havalarda daha belirgindir.
Kronik bronşit ve amfizem hastalarında respiratuvar infeksiyonlara dayanıklılık azalmıştır.
Bazı amfizem vakalarında kronik bronşit belirli değildir veya yoktur. Bu hastalar büyük bir çaba ile ventilasyon yaparak arter kan gazlarını normal düzeyde tutmaya çalışırlar. Renkleri normal veya polisitemi nedeniyle normalden daha pembedir. Bu hastalara "Pembe soluyan veya amfizem tipi (A tipi) " adı verilir. Kronik bronşitin ön planda olduğu diğer bir amfizem türüne "Mavi soluyan veya bronşit tipi (B tipi) " amfizem adı verilir. Bu hastalarda pnömoni değişiklikleri, fizyolojik sağ-sol şant dolaşım anormallikleri, hipok-semi (syanoz - mavi bir görünüm), pulmoner hipertansiyon ve kor pulmonale, A tipi amfızemden daha sıklıkla izlenir.
Amfızemin ileri dönemlerinde hastalar yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık ve kilo kaybından şikayet ederler. Bu belirtiler az beslenme, hareket güçlüğü, sinsi infeksiyonlar ve hipoksemiyle ilgilidir.
Fizik Bulgular
Kronik bronşit hastalarında en önemli bulgu, özellikle ekspirasyonda sibilan ve ronflan railerin duyulmasıdır. Bu railer akciğer tabanlarında daha çokdur. Bazı hastalarda oskültasyonda solunum seslerinin azaldığı izlenir. Kronik bronşitin ileri dönemlerinde oluşan amfizem komplikasyonuyla ilgili belirtiler ve bulgular gelişebilir. Bu vakalarda toraksda fıçı şeklinde bir de-formite, kifoz (toraks ön-arka çapında artma) ve kaburgalarda horizontal bir durum husule gelir. Genellikle toraks hareketi azalmıştır. Yardımcı solunum kaslarının solunuma katkısı belirgindir. Diyafrağmalar aşağı durumda olduğundan karaciğer kostalar kenarından birkaç parmak aşağıya itilmişdir. Bronşit hastalarında solunum sesleri azalabilir, ancak en önemli bulgu ronflan ve sibilan railerin duyulmasıdır.
Kronik bronşitin ileri dönemlerinde hastalar zayıflar. Bu zayıflamada hipokseminin, infeksiyonların, diyaframa fonksiyon bozukluğunun ve diğer komplikasyonların etkileri vardır. Bazı vakalarda parmak uçlarında tambur çomağı deformite (çomaklaşma) husule gelir. Ancak böyle bir deformite öncelikle kanser veya bronşektaziyi düşündürmelidir.
Fizik bulgular ilerlemiş amfızemde daha tipiktir. Göğüs ön-arka çapı genişler fıçı şeklini alır, toraks vertebralarında kifotik bir deformite oluşur. Solunum hareketi üst toraksda daha belirgindir. Alt kaburgalarda paradoksal bir hareket vardır (inspirasyonda kostalar kenarı genişleyeceğine içeri doğru çekilir). Bu içeri çekilme fazla hava (hiperinflasyon) nedeniyle yassılaşmış ve aşağıya itilmiş diyafragmaların inspirasyonda kasılmasıyla ilgilidir. Hasta yardımcı solunum kaslarını kullanır. Çok ilerlemiş amfizem hastasının oturuşu karakteristiktir: hasta öne doğru eğilerek ve omuzları kalkık oturur, böylece karın kaslarını kasarak ekspirasyonu kolaylaştırmaya çalışır. Solunumun ekspirasyon dönemi uzamıştır. Hasta dudaklarını ıslık öttürür gibi büzerek ağzından ekspirasyon yapıp, intratorasik basıncı daha yüksek düzeyde tutarak hava çıkışını kolaylaştırır, yani ekspirasyon güçlüğünü önlemeğe çalışır. Hastada belirli bir solunum güçlüğü vardır. Sternokleidomastoid, pektoral, interkostal ve karın kaslarının kasılması belirgin bir şekilde görülür. Esnekliği azalmış, katılaşmış toraks inspirasyon durumunda kalmış (kilitlenmiş) gibidir.
Palpasyonda toraksın az genişlediği, vibrasyonun azaldığı izlenir. Kalp tepe vurumunun palpasyonu güçtür veya palpe edilemez. Perküsyonda hipersonorite veya timpanik ses alınır, diyafrağmalar normal düzeyden aşağıdadır ve hareketleri azalmıştır. Karaciğer ve kalp matitesi azalmıştır. Oskültasyonda ekspirasyon süresi uzamıştır. Kalp yetersizliği vakalarında sağ kalp hipertrofı-si, hepatomegali, perifer ödem vardır.
Radyolojik Bulgular
Kronik bronşitte akciğer radyografisi daha çok başka bir hastalık olup olmadığına yararlıdır. Vakaların %40'nda normaldir. Başlıca anormallikler tübüler gölgeler ve akciğer çizgilerinde artma, vasküler eksiklikdir. Bronkogra-fıde genişlemiş bronş bezlerinin kontrast madde ile dolmasıyla bir divertikül görünümü "bronşiyal divertikülosis" ve mukusla tıkanan bronşun birden son-landığı, ampute olduğu izlenebilir. Genişlemiş bronşlar silendirik bronşektaziye benzer.
Amfizemde başlıca 4 grup radyolojik anormallikler oluşur:
1- Hiperinflasyon (akciğerlerin fazla hava ile şişmesi) Radyografide fazla havalı siyah bir görünüm, diafrağma kubbesinin yassılaşması, kostofrenik sinüslerin daha az belirgin olması ve kostalar aralıklarının artması izlenir. La-teral radyografide retrosternal, retrokardiak hava boşluğunun arttığı, sternumun öne itildiği ve toraks vertebralannda kifoz görülür.
2- Kardiovasküler anormallikler Akciğer periferinde vasküler gölgeler azalır, kaybolur (oligemi). Bazı bölgelerde ise damar gölgelerinde belirginlik oluşur. Damar anormallikleri daha çok alt loblarda görülür. Pulmoner hipertansiyon gelişmişse hilus arterleri genişler.
3- Akciğer çizgilerinde artma Bronş ve damar anormallikleriyle ilgilidir, "bronkovasküler çizgilerinde artma" olarak tanımlanır. Genellikle kronik bronşitle ilgilidir.
4- Bül Yaygın amfızem vakalarında daha çok görülür. Büller içi hava dolu lokal kistik boşluklardır. Duvarları kıl gibi incedir. Tomografi ile daha kolay teşhis edilir.Büllerin çapları 1-2 sm'den tüm bir hemitoraksı kaplayacak kadar büyük olabilir. Tek veya mültipldir.
Laboratuar Bulguları
Kronik bronşitin erken dönemlerinde balgam mükoid ve köpüklüdür, akut alevlenmelerde pürülan olur. Kronik bronşitin son dönemlerinde balgam sürekli mükopürülan nitelik kazanır. Balgamda en çok görülen iltihap hücreleri polimorf çekirdekli lökositlerdir. Balgamda sık sık kültür ve ilaç duyarlığı (antibiogram) incelenerek uygun antibiotik tedavisi yapılmalıdır. Kültürde üre-yen bakteriler çok kez streptokokus pnömonia ve hemofılus inflüenza'dır. Akut infeksiyon komplikasyonu olunca kanda lökositler artar. Eozinofıli olan vakalarda reverzibl bronş daralması (hırıltılı solunum-astma ) vardır. Bu hastalar bronkodilatör tedaviden yararlanırlar. Hematokrit artması kronik hipok-semiyi endike eder.
Amfizemde infeksiyon komplikasyonu varsa hafif lökositoz oluşur. Nötrofıller artar. Hipoksemi olan vakalarda hematokrit yükselir. Bazı amfızem ve kronik obstrüktif akciğer hastalarında alfa 1- antitripsin maddesi eksiktir.
Ciddi amfizem dönemlerinde (örneğin kor pulmonale) EKG'de P dalgası ve QRS komplekslerinde anormallikler oluşur.
Akciğer Fonksiyonları
Kronik bronşit'in ilk dönemlerinde solunum fonksiyon testlerinde belirli anormallik izlenmez. Hastalık ilerledikçe zorlu vital kapasite 1. saniye (ZVK1) %75 altına düşer, akım-volüm eğrilerinde ekspirasyon akımları azalır ve rezidüel volüm artar. Daha ciddi vakalarda difuzyon kapasite, arter kanında 02 basıncı (Pa 02) azalır ve C02 basıncı (Pa C02) artar.
Amfizem tanısı ve derecesinin saptanmasında akciğer fonksiyon test-lerinin(AFT) önemli bir yeri vardır. Koroner hastalığında EKG nedenli önemli ise amfizemde AFT o denli önemlidir. Amfizemde total akciğer kapasitesi (TAK) artmıştır ve bu artış genellikle rezidüel volümün (RV) artmasıyla ilgilidir. Böylece RV/TAK oranı artar. Hastalığın erken dönemlerinde vital kapasite (VK) normaldir, amfızem proçesi arttıkça VK azalır.
Amfızemde obstrüktif anormalliğin değerlendirilmesinde zorlu vital kapasite 1. Saniye ve akım-volüm eğrileri pratikte en çok kullanılan testlerdir. Hastalık ciddileştikçe difüzyon kapasite azalır, ve arter kan gazları analizinde önce P02 nin azaldığı (hipoksemi), daha ileri hastalık döneminde ise PC02 nin arttığı (respiratuvar asidoz) izlenir.
Tedavi ve prognoz
Sigaranın bırakılması kronik bronşit ve amfızemin prevansiyonu, yapılacak tedavinin daha etkili ve prognozun daha iyi olması bakımından önemlidir. Prevansiyonda, hava kirliliği, infeksiyon ve sosyo-ekonomik koşullarda göz önünde bulundurulmalıdır. Tekrarlayıcı infeksiyonu olan kronik bronşit vakalarında intermitan nitelikde uzun süre antibiotik tedavisi uygulanır. Örneğin özellikle kışın her ay 5-7 gün antibiotik verilir. Akut bir infeksiyon olunca antibiotik tedavisine başlanır ve hasta eski durumuna döndüğü zaman (genellikle 7-10 gün) tedavi kesilir. Sık sık inflüenzaya yakalananlarda, ciddi kalp ve akciğer hastalığı olanlarda, diabet hastalarında ve yaşlı kronik obstrüktif akciğer hastalarında yılda bir kez, kış dönemine girmeden önce (ekim sonu ve kasım ayında) multivalan inflüenza aşısı koruyucu bir etki gösterir. Bundan başka, KOAH'nın önemli bir komplikasyonu olan pnömoni prevansiyonu için yılda bir kez pnömoni aşısı yapılır.
Hırıltılı bir solunumu olan veya özgeçmişinde astma nöbetleri bulunan hastalar bronkodilatör tedaviden daha çok yararlanırlar. Bronkodilatör ilaç tedavisinden sonra zorlu vital kapasitesi 1. Saniye (ZVK1) ve hava akımını ölçen testlerde belirli bir düzelme olması kronik obstrüktif akciğer hastalığına (KOAH) astma katkısını doğrular. Bu bulgu tedavi programına yardımcı olur. Başlıca bronkodilatörler beta-adrenerjik ajanlar, teofilin ve antikolinerjik ajanlardır. Ekspektoran ilaçlar balgamı sulandırarak yapışkanlığını azaltır ve dışarı çıkarılmasını kolaylaştırır. En iyi ekspektoran (sulandırıcı) sudur, günde 8-10 bardak su, bu amacı sağlar. Hipoksemik hastaya oksijen tedavisi gerekir. Hastayı ideal ağırlıkta veya bunun altında tutmalıdır. En önemli solunum kası olan diafrağma aktivitesi şişmanlarda azalır. Rehabilitasyon ve genel egzersizler hastanın fizik aktivitesini arttırır, öksürük, balgam ve dispne gibi şikayetleri azaltır ve psikolojik olumlu bir etki sağlar.
Üst solunum yolları infeksiyonları, vejetasyon, nasal septum deviasyonları, paranasal sinüzitlerin tedavisinin kronik obstrüktif akciğer hastalığı kontrolünde önemli bir yeri vardır. Alkolün kronik obstrüktif akciğer hastalığının ilerlemesine etkisi vardır, içilmemelidir.
Kronik obstrüktif akciğer hastalıklarının prognozunda başlıca etken bronş ve akciğer infeksiyonlarıdır. Hastalığın infeksiyonla veya başka bir nedenle alevlenmesi bir konjestif kalp yetersizliğine sebep olursa prognozun kötü bir yönde olduğunu endike eder. Kilo kaybı kötü bir prognoz belirtisidir. Oksijen metabolizmasındaki yetersizlikle ilgilidir. Hastalığın oluşu ve prognozunda sigaranın önemli etkisi vardır.
Kronik bronşitte solunum yollarında oluşan iltihap, hücre infıltrasyo-nu, ödem obstrüksiyona ve hava akımının güçlüğüne sebep olur. Öksürük ve balgam hastalığın başlıca belirtileridir. Kronik bronşit tanısı için öksürük ve balgamın yılın en az üç ayında ve bu süre günlerinin çoğunda mevcut olması ve en az üst üste iki yıl devam etmesi gerekir. Kronik bronşit önemli bir hastalıktır, iş kaybına sebep olan hastalıkların en başında yer alır, insidensi yaklaşık %5'dir.
Amfızemde akciğerlerde anatomik anormallikler gelişir, terminal bronşiyollere distal hava boşluklarında anormal genişlemeler ve alveol duvarlarında harabiyet oluşur.
Etyoloji
Sigara, infeksiyon, hava kirliliği, meslek ve yaş kronik bronşit ve amfi-zem etyolojisinde yer alan başlıca etkenlerdir.
Sigara Kronik bronşit ve amfızem etyolojisinde en ön sırada yer alır. Sigara içenlerde kronik bronşit 15-20 kat fazladır. Sigarayı bırakınca kronik bronşit insidensi ve mortalitesi azalır.
İnfeksiyon özellikle ciddi çocukluk infeksiyonlarının örneğin kızamık, boğmaca, pnömoni, virüs infeksiyonlarının, tüberkülozun ve üst solunum yolları infeksiyonlarının (diş iltihapları, gingivit, sinüzit) kronik bronşit etloyoj isinde önemli bir yeri vardır.
Hava kirliliği ve meslek
Kentlerde yaşayanlarda kronik bronşitin fazla olmasının önemli bir nedeni hava kirliliğidir. Maden ocaklarında çalışanlarda, meslekleri gereği organik ve inorganik toz inhale edenlerde kronik bronşit insidensi artar.
İklim değişiklikleri, özellikle fazla nemli (sis) ve soğuk havalar öksürük, balgam, hırıltı ve dispnenin artmasına ve kronik bronşitin alevlenmesine sebep olur. Hastalığı ilerlemiş olanlar böyle havalarda evlerinden dışarı çıkamazlar.
Patoloji, Amfizem Akciğer Amfizemi
Kronik bronşitte yapışkan ve koyu bir mukus bronş boşluğunu daraltır. İnfeksiyonla komplike vakalarda mukus pürülan olur. Mukoza ödemlidir. Epitelyum ve bronş bezlerinde hiperlazi ve hipertrofı oluşur. Bu nedenle bronş beziyle bronş duvarı arasında oran artar. Bu oran (Reid indeksi) normalde 0.25'dir. Kronik bronşitte 0,36 'dan fazladır.
Amfızemde irreverzibl anatomik değişiklikler izlenir. Solunuma katkısı olmayan distal hava boşluklarında anormal genişlemeler, alveollerde harabiyet vardır. Anatomik homojen bir bozukluk yoktur. Amfızemin başlıca türleri sentrilobüler ve panlobülerdir. Sentrilobüler amfızemde hava boşluklarında genişleme ve respiratuvar bronşiyollerin bulunduğu bölgede ve bunların çevresindeki kapilerlerde harabiyet vardır. Panlobüler amfızemde harap olmuş ve genişlemiş hava boşlukları ve bronşiyoller lobüllerin ortasında toplanırlar. Özellikle hastalığın ileri dönemlerinde bu iki tür birlikte bulunur. Büllöz, fokal, alveoler-duktus, konjenital ve ünilateral (Swyer-James veya Macleod sendromu) amfızemler daha seyrek görülen türlerdir.
Klinik Belirtiler, Kronik Bronşit Belirtileri, Amfizem Hastalığı
Kronik bronşitin başlıca belirtileri öksürük, balgam ve dispnedir. Çok kez pek belirli olmayan öksürük ve balgam giderek daha belirgin olur ve hastalar eski hallerine dönemediklerini söylerler. Önceleri günün bazı saatlerinde olan öksürük günün diğer saatlerinde de izlenir ve hastayı uykudan uyandırır. Kışın hemen herkesi yoklayan üst solunum yolları infeksiyonları kronik bronşit hastalan için önemli bir sorundur. İklim değişiklikleri, özellikle fazla nemli (sis) ve soğuk havalar hastalık belirtilerinin artmasına sebep olur. Kronik bronşit hemoptizi yapan hastalıkların başında gelir. Bu hastalarda yaklaşık %15 he-moptizi izlenir. Hemoptizi genellikle azdır, balgamın kanla boyanması şeklindedir. Kronik bronşitin ileri dönemlerinde hastalar zayıflarlar; başlıca nedenleri hipoksemi, infeksiyonlar, diyaframa fonksiyon bozukluğu ve diğer komp-likasyonlardır. Bazı hastalarda tambur çomağı deformasyon (çomaklaşma) husule gelir.
Amfizem genellikle sinsi başlar, yıllarca hastalık belirtileri sezilmez. Hastalık çok kez kronik bronşit ve astma ile birlikte bulunur. Dispne, öksürük, balgam ve hırıltılı bir solunum kronik obstrüktif akciğer hastalığının başlıca belirtileridir. Saf amfızemde başlıca sorun dispnedir. Genellikle 50 yaşlarından sonra başlar ve giderek ilerler. Dispne derecesi ve amfızemin ciddiliği arasında yakın bir ilişki vardır. Dispne önce eforla, sonraları basit günlük hareketlerde sezilir. Giderek ilerler ve hasta istirahatta dispneden, havasızlıkdan yakınır. Nefes darlığı soğuk, nemli havalarda daha belirgindir.
Kronik bronşit ve amfizem hastalarında respiratuvar infeksiyonlara dayanıklılık azalmıştır.
Bazı amfizem vakalarında kronik bronşit belirli değildir veya yoktur. Bu hastalar büyük bir çaba ile ventilasyon yaparak arter kan gazlarını normal düzeyde tutmaya çalışırlar. Renkleri normal veya polisitemi nedeniyle normalden daha pembedir. Bu hastalara "Pembe soluyan veya amfizem tipi (A tipi) " adı verilir. Kronik bronşitin ön planda olduğu diğer bir amfizem türüne "Mavi soluyan veya bronşit tipi (B tipi) " amfizem adı verilir. Bu hastalarda pnömoni değişiklikleri, fizyolojik sağ-sol şant dolaşım anormallikleri, hipok-semi (syanoz - mavi bir görünüm), pulmoner hipertansiyon ve kor pulmonale, A tipi amfızemden daha sıklıkla izlenir.
Amfızemin ileri dönemlerinde hastalar yorgunluk, halsizlik, iştahsızlık ve kilo kaybından şikayet ederler. Bu belirtiler az beslenme, hareket güçlüğü, sinsi infeksiyonlar ve hipoksemiyle ilgilidir.
Fizik Bulgular
Kronik bronşit hastalarında en önemli bulgu, özellikle ekspirasyonda sibilan ve ronflan railerin duyulmasıdır. Bu railer akciğer tabanlarında daha çokdur. Bazı hastalarda oskültasyonda solunum seslerinin azaldığı izlenir. Kronik bronşitin ileri dönemlerinde oluşan amfizem komplikasyonuyla ilgili belirtiler ve bulgular gelişebilir. Bu vakalarda toraksda fıçı şeklinde bir de-formite, kifoz (toraks ön-arka çapında artma) ve kaburgalarda horizontal bir durum husule gelir. Genellikle toraks hareketi azalmıştır. Yardımcı solunum kaslarının solunuma katkısı belirgindir. Diyafrağmalar aşağı durumda olduğundan karaciğer kostalar kenarından birkaç parmak aşağıya itilmişdir. Bronşit hastalarında solunum sesleri azalabilir, ancak en önemli bulgu ronflan ve sibilan railerin duyulmasıdır.
Kronik bronşitin ileri dönemlerinde hastalar zayıflar. Bu zayıflamada hipokseminin, infeksiyonların, diyaframa fonksiyon bozukluğunun ve diğer komplikasyonların etkileri vardır. Bazı vakalarda parmak uçlarında tambur çomağı deformite (çomaklaşma) husule gelir. Ancak böyle bir deformite öncelikle kanser veya bronşektaziyi düşündürmelidir.
Fizik bulgular ilerlemiş amfızemde daha tipiktir. Göğüs ön-arka çapı genişler fıçı şeklini alır, toraks vertebralarında kifotik bir deformite oluşur. Solunum hareketi üst toraksda daha belirgindir. Alt kaburgalarda paradoksal bir hareket vardır (inspirasyonda kostalar kenarı genişleyeceğine içeri doğru çekilir). Bu içeri çekilme fazla hava (hiperinflasyon) nedeniyle yassılaşmış ve aşağıya itilmiş diyafragmaların inspirasyonda kasılmasıyla ilgilidir. Hasta yardımcı solunum kaslarını kullanır. Çok ilerlemiş amfizem hastasının oturuşu karakteristiktir: hasta öne doğru eğilerek ve omuzları kalkık oturur, böylece karın kaslarını kasarak ekspirasyonu kolaylaştırmaya çalışır. Solunumun ekspirasyon dönemi uzamıştır. Hasta dudaklarını ıslık öttürür gibi büzerek ağzından ekspirasyon yapıp, intratorasik basıncı daha yüksek düzeyde tutarak hava çıkışını kolaylaştırır, yani ekspirasyon güçlüğünü önlemeğe çalışır. Hastada belirli bir solunum güçlüğü vardır. Sternokleidomastoid, pektoral, interkostal ve karın kaslarının kasılması belirgin bir şekilde görülür. Esnekliği azalmış, katılaşmış toraks inspirasyon durumunda kalmış (kilitlenmiş) gibidir.
Palpasyonda toraksın az genişlediği, vibrasyonun azaldığı izlenir. Kalp tepe vurumunun palpasyonu güçtür veya palpe edilemez. Perküsyonda hipersonorite veya timpanik ses alınır, diyafrağmalar normal düzeyden aşağıdadır ve hareketleri azalmıştır. Karaciğer ve kalp matitesi azalmıştır. Oskültasyonda ekspirasyon süresi uzamıştır. Kalp yetersizliği vakalarında sağ kalp hipertrofı-si, hepatomegali, perifer ödem vardır.
Radyolojik Bulgular
Kronik bronşitte akciğer radyografisi daha çok başka bir hastalık olup olmadığına yararlıdır. Vakaların %40'nda normaldir. Başlıca anormallikler tübüler gölgeler ve akciğer çizgilerinde artma, vasküler eksiklikdir. Bronkogra-fıde genişlemiş bronş bezlerinin kontrast madde ile dolmasıyla bir divertikül görünümü "bronşiyal divertikülosis" ve mukusla tıkanan bronşun birden son-landığı, ampute olduğu izlenebilir. Genişlemiş bronşlar silendirik bronşektaziye benzer.
Amfizemde başlıca 4 grup radyolojik anormallikler oluşur:
1- Hiperinflasyon (akciğerlerin fazla hava ile şişmesi) Radyografide fazla havalı siyah bir görünüm, diafrağma kubbesinin yassılaşması, kostofrenik sinüslerin daha az belirgin olması ve kostalar aralıklarının artması izlenir. La-teral radyografide retrosternal, retrokardiak hava boşluğunun arttığı, sternumun öne itildiği ve toraks vertebralannda kifoz görülür.
2- Kardiovasküler anormallikler Akciğer periferinde vasküler gölgeler azalır, kaybolur (oligemi). Bazı bölgelerde ise damar gölgelerinde belirginlik oluşur. Damar anormallikleri daha çok alt loblarda görülür. Pulmoner hipertansiyon gelişmişse hilus arterleri genişler.
3- Akciğer çizgilerinde artma Bronş ve damar anormallikleriyle ilgilidir, "bronkovasküler çizgilerinde artma" olarak tanımlanır. Genellikle kronik bronşitle ilgilidir.
4- Bül Yaygın amfızem vakalarında daha çok görülür. Büller içi hava dolu lokal kistik boşluklardır. Duvarları kıl gibi incedir. Tomografi ile daha kolay teşhis edilir.Büllerin çapları 1-2 sm'den tüm bir hemitoraksı kaplayacak kadar büyük olabilir. Tek veya mültipldir.
Laboratuar Bulguları
Kronik bronşitin erken dönemlerinde balgam mükoid ve köpüklüdür, akut alevlenmelerde pürülan olur. Kronik bronşitin son dönemlerinde balgam sürekli mükopürülan nitelik kazanır. Balgamda en çok görülen iltihap hücreleri polimorf çekirdekli lökositlerdir. Balgamda sık sık kültür ve ilaç duyarlığı (antibiogram) incelenerek uygun antibiotik tedavisi yapılmalıdır. Kültürde üre-yen bakteriler çok kez streptokokus pnömonia ve hemofılus inflüenza'dır. Akut infeksiyon komplikasyonu olunca kanda lökositler artar. Eozinofıli olan vakalarda reverzibl bronş daralması (hırıltılı solunum-astma ) vardır. Bu hastalar bronkodilatör tedaviden yararlanırlar. Hematokrit artması kronik hipok-semiyi endike eder.
Amfizemde infeksiyon komplikasyonu varsa hafif lökositoz oluşur. Nötrofıller artar. Hipoksemi olan vakalarda hematokrit yükselir. Bazı amfızem ve kronik obstrüktif akciğer hastalarında alfa 1- antitripsin maddesi eksiktir.
Ciddi amfizem dönemlerinde (örneğin kor pulmonale) EKG'de P dalgası ve QRS komplekslerinde anormallikler oluşur.
Akciğer Fonksiyonları
Kronik bronşit'in ilk dönemlerinde solunum fonksiyon testlerinde belirli anormallik izlenmez. Hastalık ilerledikçe zorlu vital kapasite 1. saniye (ZVK1) %75 altına düşer, akım-volüm eğrilerinde ekspirasyon akımları azalır ve rezidüel volüm artar. Daha ciddi vakalarda difuzyon kapasite, arter kanında 02 basıncı (Pa 02) azalır ve C02 basıncı (Pa C02) artar.
Amfizem tanısı ve derecesinin saptanmasında akciğer fonksiyon test-lerinin(AFT) önemli bir yeri vardır. Koroner hastalığında EKG nedenli önemli ise amfizemde AFT o denli önemlidir. Amfizemde total akciğer kapasitesi (TAK) artmıştır ve bu artış genellikle rezidüel volümün (RV) artmasıyla ilgilidir. Böylece RV/TAK oranı artar. Hastalığın erken dönemlerinde vital kapasite (VK) normaldir, amfızem proçesi arttıkça VK azalır.
Amfızemde obstrüktif anormalliğin değerlendirilmesinde zorlu vital kapasite 1. Saniye ve akım-volüm eğrileri pratikte en çok kullanılan testlerdir. Hastalık ciddileştikçe difüzyon kapasite azalır, ve arter kan gazları analizinde önce P02 nin azaldığı (hipoksemi), daha ileri hastalık döneminde ise PC02 nin arttığı (respiratuvar asidoz) izlenir.
Tedavi ve prognoz
Sigaranın bırakılması kronik bronşit ve amfızemin prevansiyonu, yapılacak tedavinin daha etkili ve prognozun daha iyi olması bakımından önemlidir. Prevansiyonda, hava kirliliği, infeksiyon ve sosyo-ekonomik koşullarda göz önünde bulundurulmalıdır. Tekrarlayıcı infeksiyonu olan kronik bronşit vakalarında intermitan nitelikde uzun süre antibiotik tedavisi uygulanır. Örneğin özellikle kışın her ay 5-7 gün antibiotik verilir. Akut bir infeksiyon olunca antibiotik tedavisine başlanır ve hasta eski durumuna döndüğü zaman (genellikle 7-10 gün) tedavi kesilir. Sık sık inflüenzaya yakalananlarda, ciddi kalp ve akciğer hastalığı olanlarda, diabet hastalarında ve yaşlı kronik obstrüktif akciğer hastalarında yılda bir kez, kış dönemine girmeden önce (ekim sonu ve kasım ayında) multivalan inflüenza aşısı koruyucu bir etki gösterir. Bundan başka, KOAH'nın önemli bir komplikasyonu olan pnömoni prevansiyonu için yılda bir kez pnömoni aşısı yapılır.
Hırıltılı bir solunumu olan veya özgeçmişinde astma nöbetleri bulunan hastalar bronkodilatör tedaviden daha çok yararlanırlar. Bronkodilatör ilaç tedavisinden sonra zorlu vital kapasitesi 1. Saniye (ZVK1) ve hava akımını ölçen testlerde belirli bir düzelme olması kronik obstrüktif akciğer hastalığına (KOAH) astma katkısını doğrular. Bu bulgu tedavi programına yardımcı olur. Başlıca bronkodilatörler beta-adrenerjik ajanlar, teofilin ve antikolinerjik ajanlardır. Ekspektoran ilaçlar balgamı sulandırarak yapışkanlığını azaltır ve dışarı çıkarılmasını kolaylaştırır. En iyi ekspektoran (sulandırıcı) sudur, günde 8-10 bardak su, bu amacı sağlar. Hipoksemik hastaya oksijen tedavisi gerekir. Hastayı ideal ağırlıkta veya bunun altında tutmalıdır. En önemli solunum kası olan diafrağma aktivitesi şişmanlarda azalır. Rehabilitasyon ve genel egzersizler hastanın fizik aktivitesini arttırır, öksürük, balgam ve dispne gibi şikayetleri azaltır ve psikolojik olumlu bir etki sağlar.
Üst solunum yolları infeksiyonları, vejetasyon, nasal septum deviasyonları, paranasal sinüzitlerin tedavisinin kronik obstrüktif akciğer hastalığı kontrolünde önemli bir yeri vardır. Alkolün kronik obstrüktif akciğer hastalığının ilerlemesine etkisi vardır, içilmemelidir.
Kronik obstrüktif akciğer hastalıklarının prognozunda başlıca etken bronş ve akciğer infeksiyonlarıdır. Hastalığın infeksiyonla veya başka bir nedenle alevlenmesi bir konjestif kalp yetersizliğine sebep olursa prognozun kötü bir yönde olduğunu endike eder. Kilo kaybı kötü bir prognoz belirtisidir. Oksijen metabolizmasındaki yetersizlikle ilgilidir. Hastalığın oluşu ve prognozunda sigaranın önemli etkisi vardır.
Paylasim
Bronşiolitis Obliterans
Bu hastalık kronik bir bronşiyolit niteliğindedir. Özellikle bazı virüs hastalıkları, maden tozları ve toksik maddelerin inhalasyonu, sistemik hastalıklar, transplantasyonlar ve bazı ilaçlar bu hastalığa sebep olurlar.
Bronşiolitis obliterans'ın bir türünde pnömoni patolojisi birlikte bulunur. Bu hastalığa "bronşiolitis obliterans organize pnömoni" (BOOP) adı verilir.
Bronşiyolitis obliterans kronik nitelik gösteren broşiyolit olup, bron-şiyoller nodüler granüler ve fıbröz dokularla harap olmuştur. Hastalığın başlıca klinik belirtileri hırıltılı solunum, pnömoni ve atelektazi birkaç hafta veya birkaç ay sürebilir. Hastalık özellikle çocuklarda ağır seyreder, bazı çocuklar birkaç haftada ölürler. Bazılarında ise hastalık daha hafif seyreder. Hastaların çoğunda kronik hastalık tablosu izlenir. Hipoksemi olan hastalarda oksijen verilmelidir. Takipnenin oluşturduğu dehidrasyon nedeniyle ve oral sıvı alınmasının azaldığı vakalarda parenteral rehidrasyondan yararlanılır. Antibiotik, kortikosteroid ve bronkodilatör ilaçların çocuk bronşiyolitis obliteransında tedavi edici bir yararı izlenmemiştir. Ancak erişkinlerde kronik obstrütif akciğer hastalığının birlikte olduğu vakalarda ve infeksiyon komplikasyonu varsa bu ilaçlardan yararlanmalıdır. Respiratuar sinsitial virüs bronşiolit hastalığında sentetik nükleosid ribavirin aerosol tedavisi yararlı olmaktadır.
Bu hastalık kronik bir bronşiyolit niteliğindedir. Özellikle bazı virüs hastalıkları, maden tozları ve toksik maddelerin inhalasyonu, sistemik hastalıklar, transplantasyonlar ve bazı ilaçlar bu hastalığa sebep olurlar.
Bronşiolitis obliterans'ın bir türünde pnömoni patolojisi birlikte bulunur. Bu hastalığa "bronşiolitis obliterans organize pnömoni" (BOOP) adı verilir.
Bronşiyolitis obliterans kronik nitelik gösteren broşiyolit olup, bron-şiyoller nodüler granüler ve fıbröz dokularla harap olmuştur. Hastalığın başlıca klinik belirtileri hırıltılı solunum, pnömoni ve atelektazi birkaç hafta veya birkaç ay sürebilir. Hastalık özellikle çocuklarda ağır seyreder, bazı çocuklar birkaç haftada ölürler. Bazılarında ise hastalık daha hafif seyreder. Hastaların çoğunda kronik hastalık tablosu izlenir. Hipoksemi olan hastalarda oksijen verilmelidir. Takipnenin oluşturduğu dehidrasyon nedeniyle ve oral sıvı alınmasının azaldığı vakalarda parenteral rehidrasyondan yararlanılır. Antibiotik, kortikosteroid ve bronkodilatör ilaçların çocuk bronşiyolitis obliteransında tedavi edici bir yararı izlenmemiştir. Ancak erişkinlerde kronik obstrütif akciğer hastalığının birlikte olduğu vakalarda ve infeksiyon komplikasyonu varsa bu ilaçlardan yararlanmalıdır. Respiratuar sinsitial virüs bronşiolit hastalığında sentetik nükleosid ribavirin aerosol tedavisi yararlı olmaktadır.
Paylasim
Bronşiolit, Akut Bronşiolit Tedavisi
Bronşiolit küçük hava yollarının akut iltihabi bir hastalığı olup daha çok iki yaşından bebeklerde ve küçük çocuklarda görülür. Bronşiyolların obstrüksiyonu yanında hava hapsi (air trapping), hiperinflasyon ve atelektazi izlenir. Üst solunum yollarının hastalık belirtilerinden birkaç gün sonra bronşiyolitin tipik belirtileri olan inspirasyon ve ekspirasyonda sibilan railer duyulur. Taşipne, in-terkostal ve suprasternal çekilmeler,toraksda hiperrezonans, hırıltı ve inspiratuar railer başlıca klinik belirtileridir. Hastalık çok kez ateşsiz bir seyir göstererek birkaç günde iyileşir. Akciğer radyografisinde hiperinflasyonla ilgili diyafrağmalarm düzleşmesi, peribronşiyal kalınlaşma, çok kez atelektazi veya bronkopnömoniyle ilgili bir parenkima konsolidasyonu görülür.
Bronşiyolitin en önemli etkeni sinsitial virüsdür. Bundan başka para-inlüenza virüsü, inflüenza A ve B virüsleri, adenovirüs, kızamık ve rinovirüs bronşiyolite sebep olabilir. Bronşiyolit belirtileri astma hastalığında izlenenlere yakın bir benzerlik gösterir. Ancak astma bir yaşından küçük çocuklarda seyrek izlenir.
Bronşiolit küçük hava yollarının akut iltihabi bir hastalığı olup daha çok iki yaşından bebeklerde ve küçük çocuklarda görülür. Bronşiyolların obstrüksiyonu yanında hava hapsi (air trapping), hiperinflasyon ve atelektazi izlenir. Üst solunum yollarının hastalık belirtilerinden birkaç gün sonra bronşiyolitin tipik belirtileri olan inspirasyon ve ekspirasyonda sibilan railer duyulur. Taşipne, in-terkostal ve suprasternal çekilmeler,toraksda hiperrezonans, hırıltı ve inspiratuar railer başlıca klinik belirtileridir. Hastalık çok kez ateşsiz bir seyir göstererek birkaç günde iyileşir. Akciğer radyografisinde hiperinflasyonla ilgili diyafrağmalarm düzleşmesi, peribronşiyal kalınlaşma, çok kez atelektazi veya bronkopnömoniyle ilgili bir parenkima konsolidasyonu görülür.
Bronşiyolitin en önemli etkeni sinsitial virüsdür. Bundan başka para-inlüenza virüsü, inflüenza A ve B virüsleri, adenovirüs, kızamık ve rinovirüs bronşiyolite sebep olabilir. Bronşiyolit belirtileri astma hastalığında izlenenlere yakın bir benzerlik gösterir. Ancak astma bir yaşından küçük çocuklarda seyrek izlenir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)